25 Eylül 2011 Pazar

Sonuçlar ve Değerlendirme

Bir film festivali daha geldi, geçti. Geriye kalanlar oldukça fazla, en dikkat çekici hususlardan biri halkın yoğun ilgisi oldu, özellikle yarışma filmlerine az sayıda ayrılan biletler (her film için konuklara ortalama 100 bilet ayrıldı) kapışıldı. Bir çok insan filmlere giremedi, adeta çıldırdı. Hepsini üzülerek, biraz da Adanalı'nın festivali belki de ilk kez bu denli sahiplendiğini görerek sevinçle karşıladık. Dahası bazı filmlerde konuklara ayrılan 100 kişilik yerin bile yetmediğini, bir filmde Radikal Gazetesi yazarı Şenay Aydemir'in de içinde bulunduğu bir çok kişinin filmi ayakta izlediğini görüyor, başka bir filmde de Çoğunluk'un yönetmeni Seren Yüce'nin ve Bornova Bornova'nın yönetmeni İnan Temelkuran'ın merdivenlere oturup filmleri izlemek zorunda oluşu dikkat çekiyordu. Allahtan salona girmek de geç kalmadığımız için başımıza öyle bir şey gelmedi, gelseydi de sinema sevdasıyla zor pozisyonlarda da izleyecektik mecburen. Festival zayıf başladıysa da ilerleyen günlerde hatırısayılır filmlerle heyecanımızı arttırdı ama yine de yarışmalı bölümde izleyebildiğimiz 12 filmin ortalamasını aldığımızda vasatın pek de üzerine çıkacak cinste değildi. Ülke sinema endüstrisinin ne durumda olduğunun bir yansıması olarak okunabilir bu festival. İşin dikkat çekici yanı Nuri Bilge Ceylan'ın 'başyapıt'ını da aynı süreçte izlediğimiz için NBC'nin sinemamızın ne kadar üzerinde bir yönetmen olduğunu çok net bir şekilde görmüş olduk. Gerçekten bu ülkeden böyle bir yönetmen nasıl çıktı diye sorduk kendimize, örneğin Fransa'da ya da İtalya'da benzer çapta çok fazla yönetmen sayabilirken, Türkiye'de aşmış, gitmiş, ancak Tarkovski'ler Antonioni'lerle kıyaslanabilecek olağanüstü bir adam var bir de diğerleri, makas çok açık diyebiliriz, şayet NBC yarışmalı bölüme başvursa ki; hakkı vardı herhalde ülke sinema tarihinde görülmemiş şekilde bir ödül çuvalıyla dönerdi, biz onu da düşündük, öyle bir durumda tahminimiz 9-10 ödül alabileceği, ama herhalde NBC'yi de tebrik etmemiz lazım, yarışmaya girmedi, diğer filmlerin önünü kapatmadı. Ümidimiz gelecek yıllarda başka Nuri Bilge Ceylan'lar çıksın. En azından bu festival emin adımlarla yürümeye devam ederse ilerki yıllarda bahsettiğimiz çizgiyi zorlayabilecek bir yönetmeni muştuladı: Özcan Alper. Her ne kadar biçimsel açıdan Özcan Alper'in Gelecek Uzun Sürer'i dışında -belki bir oranda da Onur Ünlü'nün Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi katılabilir- kayda değer film olmasa da, içerik olarak Derviş Zaim'in ödül töreninde de belirttiği gibi kayda değer filmler çoktu. Geçmişle yüzleşmeye çalışan, barışı, demokrasiyi ve insanca yaşamı vurgulamaya çalışan politik sinemanın çok farklı örneklerini izledik, evet Türkiye'de bütün olumsuzluklara rağmen bir şeyler değişiyor ve bu çaba sinemaya da yoğun bir şekilde yansıyordu, buna sevindik. Gelelim adet üzerine ödüllerin değerlendirmesine, kanımca ne yürekten alkışlayabileceğimiz ne de kötüleyebileceğimiz iki başlı bir liste var önümüzde.
Gelecek Uzun Sürer'in aldığı En İyi Müzik, Görüntü Yönetmeni ve Yılmaz Güney ödülleri zaten beklediğimiz doğru kararlardı, buna ek olarak Siyad'ın da oyunu Gelecek Uzun Sürer'den yana kullanması anlamlıydı. Bizim için az da olsa üzücü olan rekor seviyede (En iyi Film 350 bin lira ikinci en yüksek meblağa sahip Yılmaz Güney Ödülü ve En İyi Yönetmen Ödülü 75 bin lira) paranın sahibi olan filmin Gelecek Uzun Sürer olmaması, açıkçası Celal Tan filmini de beğenmiş yukarılarda kendine iyi yerler bulabileceğini düşünmüştük, ama yine de festival filmi tamlamasına en çok yakışan film olan Gelecek Uzun Sürer'in nicelikte en fazla ödülü alıp da 1.liğe ulaşamaması düşündürücü. En azından 1.lik 2 film arasında paylaştırılabilirdi, bizce daha doğru olan buydu ama belli ki jüri Onur Ünlü'nün değişik çalışan beyninden bayağı etkilenmiş, gönül ister ki bu film Dünya Festivalleri'nde de bir yerlere gelebilsin fakat çok da kolay gözükmüyor. Bizim için büyük sürprizler ise Eylül ile Aşk ve Devrim'in ödül listesinin bir çok yerine konması oldu. Eylül, Aşk ve Devrim'e oranla daha tutarlı, eli yüzü düzgün bir çalışma olsa da aldığı yönetmenlik ödülünü pek de haketmiyordu, hele Gelecek Uzun Sürer hatta Celal Tan gibi bu işi daha ustalıklı yapan filmler varken. Jüri burada farklı bir insiyatif kullanmış ve bu alanda en iyi filmleri değil de onlardan boş kalan yere bir ilk filmin ve yönetmenin önünü açmak istemiş, bu anlamda iyi niyetli bir karar denebilir. Ancak biz olsak ilk filme ödül verme hakkımızı Eylül'e değil de her şeyin görünüşe indirgendiği duygusuz dünyayı resmetmeye çalışan Vücut'a verirdik. Jüriyi asıl eleştireceğimiz yerse Aşk ve Devrim'e etten püften gibi görülse de bir çok ödülün verilmesiydi. Filmin yönetmenliği aksıyor, derdini anlatamıyordu. Umut Veren Genç Oyuncular'ının bile tartışılabileceği listede 2 ödül daha aldı. Sanat Yönetmenliği ona gelince bu alanda çok daha yetkin bir çalışma olan Türk Pasaportu unutulmuş oldu. Belli ki bu jüriyi kesmedi bir de Jüri Özel Ödülü verdiler. Şayet böyle bir ödüllendirme tablosunda Jüri Özel Ödülü'nün Vücut'a ya da hiç ödül alamamış Türk Pasaportu veya Yurt'a gelmesi daha anlamlı olurdu ama olmadı, jürinin neden Aşk ve Devrim'i bu kadar sevdiğini merak etmemek mümkün değil. Yine ölüm orucu direnişçilerinin trajedisini anlatan Simurg'a jüriden hiç bir ödül gelmemesi de üzerinde düşünülmesi gereken bir noktaydı, allahtan İzleyici Ödülü belki sürpriz bir şekilde ona gitti de rahat bir nefes aldık. Son olarak oyuncu ödüllerinin de bize göre haklı yerlere gittiğini belirtelim. Yine de sinemayı iyi bilen, son derece önemli isimlerden oluşan jüriden dört başı mamur bir liste beklemek hakkımızdı, beklentinin fazla yüksek olması da her zaman iyi olmayabiliyor. En azından daha önceki yıllarda Antalya'da Üç Maymun'un harcanması felaketini hatırlayınca kendimize geliyor ve bir süre filmsiz geçecek soluklanma dönemine giriyoruz, Adana 2011 defterini burada noktalıyoruz. Bu yazılarla birilerini az da olsa mutlu edebilmişsek ne mutlu bize diyoruz, sevgiyle kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder