19 Eylül 2011 Pazartesi

Aynı Kalsiyum'un Çocuklarıyız.

Altın Koza'da henüz merakla beklediğimiz yarışma filmleri başlamadı, ancak daha önce İstanbul Film Festivali'nde gösterilmiş ve beğeniyle karşılanmış olan Patricio Guzman'ın Işığa Özlemi, belgesel sinemanın gücüne işaret eden, seyircisini entelektüel yolculuklara götürmeyi başarabilen şapka çıkarılacak bir yapım.
''Ülkesinin insanlarının sorumsuzluğu yüzünden bir ülkenin komünist olmasına seyirci kalamayız. Meseleler, Şilili seçmenlerin kararına bırakılamayacak kadar önemlidir.''
Bu sözler bir dönem ABD Dışişleri Bakanlığı görevini yürütmüş bir isimden. Aslında bu sözleri söyleyen ruh çok tanıdık. Dünya'nın kuzeyden güneye en uzun ülkesi, Şili; ülkemize hiç de uzak olmayan, benzer acıları çekti, insan vicdanını yaralayan unutulmaz sözlere tanıklık etti, bizimkinden sadece 7 yıl 1 gün önce Salvador Allende ve onun ilk kez seçimle başa geçen sosyalist hükümeti bir askeri darbe sonucu yıkıldı. 1990'a kadar sürecek Pinochet diktatörlüğü başladı. Resmi verilere göre 30.000, gayriresmi verilere göre 60.000 insan öldürüldü ve birçoğunun cesedi hiçbir zaman bulunamayacak şekilde yok edilmeye çalışıldı. Uçsuz bucaksız Atacama Çölü'ne bırakıldı. Hemen belirtelim; Işığa Özlem bütün bunları bir daha anlatmaya kalkmıyor, alışıldık belgesellerden de çok farklı bir yol izliyor çünkü darbenin acılarına ev sahipliği yapan Atacama Çölü doğası gereği Mars yüzeyine çok benziyor; nem yok, canlı yaşamıyor, bu yüzden gökbilim araştırmaları için biçilmiş kaftan. Doğal olarak da filmin öyküsünü zenginleştiriyor. Kadınlar inatla yakınlarının kemiklerini çölde arıyorlar, gökbilimciler de o çölde evrenin sırrını çözmeye çalışıyorlar. Aslında ikisinin de aradığı şey geçmiş, geçmişten günümüze arta kalanlar... Birisi milyarlarca yıllık bir geçmişi ararken diğeri 30 yıllık bir geçmişin kalıntılarını arıyor. Tuhaf bir şekilde milyarlarca yılı arayanlar ilgiyle karşılanırken, geçen yüzyılın acılarını arayanlar nedense o kadar ilgiyle karşılanmıyor ama anlıyoruz ki Şili bu büyük acıyla yüzleşmeye çabalıyor mesela Pinochet yargılanmış. Bir yönüyle radikal diyebileceğimiz, bütün olumlu gelişmelere rağmen hala Türkiye'de görmemizin çok da kolay olmadığı böyle bir film çekilebiliyor. Guzman, Atacama Çölü üzerinde yakaladığı iki meselenin belki hiçbir zaman birbiriyle kesişmeyeceğini bilmesine rağmen, onları ustalıkla iç içe sokuyor, türünün bütün gereklerini incelikle yerine getirirken, ajitasyona kaçmadan seyircisini duygusal yönden sarsıyor hem de entellektüel anlamda alışık olmadığımız derecede doyuruyor, düşündürüyor. Tartışmasız bir şekilde son dönemde izlediğimiz en iyi belge-eser olan Işığa Özlem'i yapanları alkışlar, Türkiyemiz'de de bir gün böyle filmler yapılacak olmasını umut ederiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder