17 Temmuz 2021 Cumartesi

Altın Palmiye Yine Asya'ya Gider Mi?

Çekinmeyin bağırın, Palmiye için Ryusuke Hamaguchi favori, Asghar Farhadi plase, Julia Ducournau sürpriz diye...  Yine de Hamaguchi, Batılı izleyici tarafından 'slow-burning' olarak tarif edilen, üstelik 3 saat süren filmiyle Palmiye'yi kucaklarsa bu sonuç jürinin cesur kararı olarak yorumlanabilir.

Evet 2 yıl 2 ay gibi bir aradan sonra Cannes Film Festivali nihayet gerçekleşti ve bu akşamki ödül töreniyle son bulacak... 24 filmden oluşan rekor kabulün gerçekleştiği Cannes, beklentileri ne kadar karşıladı, bu yıl umulduğu gibi Cannes'ın en iyi yıllarından biri oldu mu, evet bu yönde görüş bildiren tecrubeli isimler var. Pek çok seçkin veya o kadar tanınmayan eleştirmenin en beğendiği filmlerin başında gelen Drive My Car'ın* (Doraibu Mai Kâ) yönetmeni Ryusuke Hamaguchi; insan niçin yaşar, ne kadar kırılgandır ne kadar değişkendir veya onun temel hasletleri nedir benzeri, aslında sanatın kadim sorularının etrafında gezinen ama sanat sanat için midir, yoksa toplum için midir gibi beylik laflara da kanımca hayır öncelikle insan içindir diyebilecek yeterlikte bir isim. Daha birkaç hafta önce İstanbul Film Festivali'nde izleyip
kaleme aldığım Çarkıfelek (Guzen to Sozo) adlı bir önceki filminin başlığına 'Hamaguchi Yükselen Değer' yazmış ve Haruki Murakami'nin Türkçe çevirisi yaklaşık 35 sayfa ederindeki Drive My Car adlı öyküsünü 3 saatte nasıl anlatacağını merak etmiştim... 2018'de Hirokazu Koreeda ve 2019'da Bong Joon Ho'dan sonra ödülü yine Uzakdoğu'ya taşıması sürpriz olmayacak yönetmeni bu iki yönetmenden daha çok beğendiğimi ve merakla beklediğimi belirtmeliyim. 

Drive My Car'ın hemen sağrısında biten diğer bir yapım yine Asya'dan, bize yakın bir coğrafyadan geliyor. Asghar Farhadi de Kahraman (Ghahreman) adlı filmiyle tekrar ülkesine dönüp Bir Ayrılık ve Satıcı ile kıyaslanabilecek yetkinlikte bir yapıma imza atmış.
Bir Ayrılık ve Satıcı'nın da 'En İyi Yabancı Film Oscarı'nı kazanmış olmaları elbette Kahraman için de benzer yorumları güçlendirdi. O halde Kahraman'ın ödülden bağımsız dünya çapındaki dağıtımına ilişkin bir zorluk yaşamayacağı öngörüsüyle Drive My Car'a gelecek bir Palmiye daha anlamlı olacaktır. Temposu 'görece' düşük ve 3 saat süren bir filmin Palmiye alması filmin gösterim ağını oldukça genişletecektir. Hong Songsoo ile de ruh kardeşliği tespit edilebilecek yönetmenin ruh kardeşinin hiçbir zaman çok yaklaşamadığı bu ödüle her ne kadar kısık sesle dillendirilse de yakın olmasını heyecan verici buluyorum. Julia Ducornau'nun tartışmalı filmi Titane ise Cannes'ın sevdiği izleyici ikiye bölen, sert, uçuk kaçık kimilerince saçma bir film. Palmiye'yi kazanması her ne kadar sürpriz olsa da daha ufak ödüllerden birini (hatta Mizansen'i) kazanması en azından bir kesim tarafından sürpriz olarak karşılanmayacaktır. 

Bu yılın dikkat çekici tarafı denk filmlerin mücadelesine sahne olacak yıllardan biri olması. O yüzden açık ara diğerlerinden iyi denebilecek filmler bulmak zor. Mesela kim son 10 yılın en iyi açılış filmi olarak görülen Leos Carax'nın Annette'ini (diğeri Woody Allen'ın Midnight in Paris'i olsa gerek- ki yarışma dışıydı-) ödüle Paul Verhoeven'in Benedetta'sından daha uzak görebilir ki. Ya da kim Juho Kuosmanen'in Hyyti Nro 6 adlı filmini Kirill Serebrennikov'un Petrovy v Grippe'sinden (ki bir önceki filmi Leto'nun ödülsüz gidişiyle hakkı yenmişti) daha şanslı bulabilir. Peki Mia Hansen Love ve Joachim Trier'in şansı çok az demek olacak şey midir? O halde 2010'dan sonra tekrar Palmiye yarışına geri dönen Apichatpong Weerasethakul'un kimilerince derinleşmeye çalışırken boğulan ama kimilerince ses tasarımıyla devleşen, adeta transandantal bir deneyim yaşatan filmini nereye koymak gerekir. Ya da benim filmlerini hep sevdiğim ve yönetmenlik zanaatının yaşayan en büyük ustalarından gördüğüm Jacques Audiard'ın özellikle Fransız eleştirmenleri tam manasıyla ikiye bölen filmi bir ödül alsın, almasın kim şaşırabilir ki? 60 yıl sonra ilk kez Cannes'da Fas'ı temsil eden Nabil Ayouch için de, yakın geçmişte yine Cannes'da yarışan Macbeth uyarlamasıyla küçük hayal kırıklığı yaşatan Justin Kurzel için de aynısı geçerli... Catherine Corsini'nin filmi ise içeriğinin politik güncelliğine karşın epey görmezden gelindi. Bakalım jüri görebilecek mi? 

* Haruki Murakami'nin öyküsünde de Drive My Car, Türkçe'ye çevrilmemiş, İngilizce olarak bırakılmış. 

Hamaguchi'nin önceki filmine ilişkin yine bu blogta kısa süre önce yazdığım kısa yazı