27 Aralık 2020 Pazar

2020'NİN EN İYİ FİLMLERİ

Sinemaların aylarca kapalı kalıp açıldıktan kısa süre sonra tekrar kapandığı şu üzücü yılda yine de sinemalarda bazı önemli filmler izleyebildik. Gerçi çevrimiçi gösterimler de arttı ya! Oralarda da birkaç bir şey izledim özellikle de festivallerin çevrimiçi gösterimlerinde. Ama hem çok etkilendiğim örneklerle karşılaşamadım hem de o kadar çok çevrimiçi gösterim oldu ki, hepsine yetişemedim, yetişmek de istemedim açıkçası. O yüzden yıllardır olduğu gibi bu yıl da sinema perdesinde gösterilen filmlerden bir ilk 10 oluşturdum (son iki yıldır ilk 20 oluşturmuştum) ve filmleri izledikten sonra bu blogta yazdığım yazılardan küçük parçaları da kırpıp altına ekleyerek... Şöyle dönüp bakınca az sayıda film arasından gayet doyurucu bir toplam çıktı diye düşünüyorum...  

1- UNDİNE

"İşte bir kez daha sinema sanatının gücü... Barbara, Phoenix, Transit gibi filmlerini ilgiyle izlediğimiz, gitgide çıtayı yükselten Christian Petzold'un bana kalırsa en muhteşem filmi olmuş Undine..." "...ve elbette  Christoph'u başarıyla yorumlayan Franz Rogowski ve Undine'yi mükemmel yorumlayan Paula Beer'in katkısıyla. Hani şu melankolik güzel, yoksa artık Paula Beer'e aşk filmlerinin unutulmaz kadını mı demeli, en azından perdeye yansıttığı ruhuyla hayallerimizin kadını olduğu kesin. Ve Undine'de gerçekten bir tür hayalin izdüşümünü canlandırıyor Paula Beer, önce François Ozon'un Frantz'ı, sonra Transit ve şimdi Undine'yle oyunculuğunu taçlandırıyor...Velhasıl az sayıda film izleyebildiğimiz şu tuhaf yılın en büyülü, en romantik, en güzel filmi Undine..."

2- SHEYTAN VOJUD NADARAD (ŞEYTAN YOKTUR)

"...kimi yönlerden başyapıt düzeyinde görülebilecek bir yapım. Yönetmenlik meziyetlerinden bahsetmiyorum. İşin o tarafı mütevazi aslına bakarsanız." "...son derece çarpıcı bir senaryoya, daha doğrusu senaryolara sahip film 150 dakikayı aşan süresine dört farklı öyküyü sığdırıyor." "...Her öykü, dramatik gelişim çizgisiyle; yarattığı merak duygusu, barındırdığı sürprizleri, iç tutarlılığı (ve tabii ki dış tutarlılığı) ve etkileyici anlarıyla önemli bir bütünlük oluşturuyor, hem anlatımı hem de anlattıklarının son derece önemli bir meseleye dokunması sebebiyle..."


3- ETE 85 (85 YAZI) 

"...İnsan ruhunu başarılı biçimde tahlil edebilen sayılı yönetmenlerden olan Ozon; aşkın, bencilliğin, kıskançlığın, pişmanlığın, vicdanın, paylaşımcılığın iç içe geçtiği, son kertede olgunlaşmak için belki bir takım acıların da yaşanması gerektiği ama hayatın tüm bu acılara rağmen var olduğu ve geçmişi öyle ya da böyle geride bırakmak gerektiği yönünde bir tür ders niteliğinde bir filme imza atıyor..."



4- DOMANGCHIN YEOJA (KAÇAN KADIN)

"...perdeden sahnelerin içine girmek isteyeceğimiz düzeyde yumuşak bir sinema dilini destekleyen son derece hoş kadrajlar, mükemmele yakın oyuncu yönetimi ve doğal oyunculuklar, az ve ölçülü kamera hareketleri, ve yine az miktarda sahneler arasında ve içinde bakış açımızı değiştiren zoom-in ve zoom-out yapan bir kamera ve yine geçişlerde tercih edilen sınırlı müzik kullanımıyla şiirsel bir anlatımı yakalıyor..."


5- DRUK (KÖRKÜTÜK)

"Hayata niye gelir ki insan? Cevabı bir çırpıda vermesi kolay olmayan bir soru... O cevap, mutlu olmak için neden olmasın, mümkün olabildiği kadar çok mutlu anlar yaşayarak bu hayattan ayrılmak neden olmasın ve bu mutluluğa önemli katkısı olan alkolü neden yadsıyalım?..." "...Tam da alkolün insana yaşattığı dinamizmi perdeye yansıtan ve izleyicilere nakşetmeyi başaran film gerek oyuncuların performansları, gerekse finaldeki dans sahnesiyle etkileyici bir bütünlüğe de ulaşıyor. Hani mutlu sonla biten, şu kendini iyi hisset denilen filmler vardır ya. İşte o filmlerin ulaşabileceği yüksek çıtalardan biri Körkütük."


6-  J'ACCUSE (SUBAY VE CASUS)

"...insanlık tarihinin, Fransa gibi hukuk ve demokrasinin beşiği ülkelerde bile ne kadar haksızlıklara gebe olduğunu göstermesi açısından değerli ve adaletin ne kadar gecikmeli geldiği, geldiğinde bile tam bir adaletin sağlanamadığı mevcut durumda Emile Zola gibi yazarların, bir ülkedeki aydınların korkusuzca bildiklerini savunmasının ne kadar önemli olduğunu vurgulamakta..."...Ve anlattığı olayın öneminden hareketle mesajı net olarak veriyor. Sonucu ne olursa olsun hakkın peşinden koşun..."


7- SWEAT (TER)

"...bir Polonya yapımı ve bence ilginç ve yenilikçi bir hikayesi var..." "..Hani halk arasında instagirl olarak da bilinen şu  instagram fenomeni kadınları takip ediyor, daha doğrusu bir tanesini. O kadının yaşamına tanık ederken 600 bin takipçinin ne kadar yapay olduğunu anlatıyor. Belki de kadına o kadar çok ilgi gösterenin olduğu yerde tetiklenen  arzusuzluk ve bir noktada kadını bir tür vicdan muhasebesine de götürecek iyi örülmüş olay örgüsüyle kayda değer bir yapıma dönüşüyor."


8-  ASA GA KURU (ANNE GİBİ)

"...sağlam senaryolu klasik bir filmin karakteristiklerini taşıyor ama zaman açısından sıçramalı kurgu anlayışıyla da bir nebze özgünleşiyor. Ve önemlisi,  anlamlı bir mesajın peşinden gidiyor. Evet, sevgiyi önceliyor, sevgi emektir diyor ama sadece emek vererek gerçek bir annenin yeri tamamen doldurulabilir mi diye de soruyor. Üstelik o anne yeni doğmuş çocuğunu bir takım baskılar sonucu mecburen başkasına vermek zorunda  kalmış olsun..." 


9-  NOWHERE SPECIAL (ALELADE BİR YUVA)

"...Passolini'nin dingin, kontrollü anlatımı da film İngilizce olsa bile bu filmin bırakın ABD bağımsızı olmasını İngiltere'yle bile alakası pek yok dedirtiyor. Tipik bir Kıta Avrupası örneği... Evet fazlalıkların törpülenmesinin de ötesinde bir minimal senaryo ama yine de melodramın tuzaklarını düşmesi çok mümkün bir örneği oralara yaklaştırmayan bir senaryo bu."



10- BANDAR BAND (HAYALLER BANDOSU)

"...Film alelade bir yol filmi olarak gerçekçi stilde başlayıp sonlara doğru bir rüya sekansına evriliyor. Aslında hiç göze batmadan son derece yumuşak bir geçişle yapıyor bunu ama bir yandan da şaşırtıcı, sürpriz bir geçiş bu ve filmi büyüten. İşte film yapmak için türlü türlü engellerin ne olduğunu söylemeden bu engelleri ve İran'da sanatçı olmanın ne kadar zor bir şey olduğunu oldukça yaratıcı biçimde anlatmak mümkün..."


*  Filmlerin orijinal adlarını kullanmaya çalıştım. Yanında da eğer farklıysa Türkiye'deki gösterim adlarını

18 Aralık 2020 Cuma

Undine, Yürek Burkan Bir Başyapıt

İşte bir kez daha sinema sanatının gücü... Barbara, Phoenix, Transit gibi filmlerini ilgiyle izlediğimiz, gitgide çıtayı yükselten Christian Petzold'un bana kalırsa en muhteşem filmi olmuş Undine... Undine, Alman mitolojisinde orman içi göllerde yaşayan bir su perisi ve ölümsüz. Ancak bir erkekle evlenirse ölümlü olan ama o erkek tarafından terk edilirse de o erkeği öldüren bir su perisi bu. Dünyaya adım atıp defalarca hüsrana uğramış bir su perisi yani... Gerçi bu miti bilmeseniz ne gam. Petzold, mitolojide ve masallarda gerçek hayatla kurulan saydam ama güçlü bağların çok iyi ayırdında o yüzden ki tüm masalsılığın ardında capcanlı, gerçekçi bir aşk hikayesi yaratmış. Hakiki, ölümsüz aşkın peşinden gidenlerin, hiçbir zaman ulaşamayacağı belki bir hayal(et)in peşinden gidenlerin, ama ne olursa olsun bir ruhun tadabileceği en kutsal duygunun peşinden gidenlerin, "sevmenin ve sevilmenin" peşinden gidenlerin filmini yapmış. Undine kentin mimarisine ilişkin seminerler veren bir sanat tarihçisi ve aşık olduğu adam Christoph ise bir dalgıç, bir de onu çok kısa süre önce düş kırıklığına uğratan bir önceki aşkı Johannes var. Johannes tarafından terk edilen Undine acı içinde bir akvaryumun önünde durur ve adeta akvaryumun içinden bir ses Undine diye onu çağırır. Undine aşktan ümidini kesip alegorik anlamda sulara mı dönecektir. Yoksa hiç beklemediği anda yine aşk onu bulacak mıdır? Biraz öyle olur ve dinleyicilerinden Christoph o an karşısına çıkar ve yanlışlıkla çarptığı akvaryum kırılır ve Christoph ile Undine suların altında kalırlar. Ondan sonrası son derece tutkulu bir aşktır. Ama diğer yandan Undine, Johannes'i tam olarak unutabilmiş midir? Johannnes'i tam olarak unutamamışsa Christoph'a karşı samimi olması gerekmez mi? Ve işte buradan sonra belki de en masum insani zaafların, duyguların geçişkenliğinin ve bir noktada aşkın imkansızın sınırlarında gezinen halinin tek cevabı olmayan portresi bize sunulur. Dediğini yapıp Johannes'i öldüren Undine, sulara döner, bir tür hayalete dönüşür. Ve bu olay suyun altında uzun süre oksijensiz kalıp beyin ölümü gerçekleşen Christoph'un yaşama dönmesiyle sonuçlanır. 
Ve Petzold tüm bunları gayet kısa süre içerisinde hiçbir objeyi, hiçbir ayrıntıyı es geçmeden perdeye yansıtır. Berlin'i de arka fona yerleştirerek... En başta Sebastian Bach'ın Adagio BWV 974'ü ve kısmen de Allesandro Marcello'nun Obeo Concerto'sunun bir filmin dokusuna bu kadar uyum sağladığı nadir anlardan birini yaşatır Petzold ve elbette  Christoph'u başarıyla yorumlayan Franz Rogowski ve Undine'yi mükemmel yorumlayan Paula Beer'in katkısıyla. Hani şu melankolik güzel, yoksa artık Paula Beer'e aşk filmlerinin unutulmaz kadını mı demeli, en azından perdeye yansıttığı ruhuyla hayallerimizin kadını olduğu kesin. Ve Undine'de gerçekten bir tür hayalin izdüşümünü canlandırıyor Paula Beer, önce François Ozon'un Frantz'ı, sonra Transit ve şimdi Undine'yle oyunculuğunu taçlandırıyor...Velhasıl az sayıda film izleyebildiğimiz şu tuhaf yılın en büyülü, en romantik, en güzel filmi Undine. Petzold da artık sinemanın devleri arasında...

Yıldız: * * * * *
    İşte filmle bütünleşen Bach'ın o müthiş parçası