20 Kasım 2022 Pazar

Suç ve Ceza Film Festivali'nden İki Film

Dardenne Kardeşler'den Altın Vuruş

Dardenne'ler insana olan sevgilerini bir kez daha açığa çıkardıkları yürek burkan önemli bir yapıta imza atıyorlar. Bir kez daha yılın herhalde en anlamlı filmine imza atmakla kalmıyorlar, sinemanın tüm unsurlarının olabilecek en kısa, öz ve etkili şekilde nasıl kullanılacağını gösteren bir sinema dersi veriyorlar. Detaycı senaryosu, atmosfer yaratımı, oyuncu yönetimi, yalınlık, bırakın tek bir sahneyi bazen tek tek anların dahi değerli olduğu bir film bu. Belçika'da birbirlerine tutunan iki siyahi göçmenin hikayesi Tori ve Lokita, aslında bu ikili öz kardeş de değil ama aralarındaki güçlü kardeşlik bağı kuşkusuz sadece kan bağıyla elde edilemeyecek türden. Yaşı büyük olan Lokita, Belçika'da Tori'yle bir evde yaşayabilmek için bir takım belgelere ihtiyaç duymaktadır, bu süreçte bir restoranda şarkı söylerler ama mecburen uyuşturucu işinden de para kazanmak durumunda kalırlar ve bir süre sonra Lokita gizli geçitlerde dışarıyla hiçbir teması olmadan, zaman mefhumunu kaybedeceği bir yere götürülür ve sigara dahi içmeyen Lokita hayata tutunabilmek için orada kenevir yetiştiriciliği yapar. Dardenne'ler filmin sonuna kadar süren özellikle bu kenevir bölümünde yönetmenlik maharetlerine eşik atlatıyorlar adeta. Aslında gerilim türünün bazı beylik kodlarıyla ilerlese de dört dörtlük bir atmosfer yaratıyorlar, önce mükemmel bir klostrofobi sonraysa pek çok gerilim filminden tanıdığımız bir tutsağın kaçışı ve o mahalde her an yakalanabilir korkusu üzerinden nefesimizi kesiyorlar. Ama Dardenne'ler salt mükemmel bir tür filminden izler barındırmadıklarının bilincindeler elbette, 88 dakika içerisine, bir yanıyla dayanışma ve kardeşlik duygusunu diğer yanıyla toplumda yer yer göçmenleri de içinde eriten kötücüllüğün ne boyutlara ulaşabileceğini koyuyorlar. Anlatısının gücüyle benzeri pek çok Hollywood gerilimlerine halt etmiş dedirten film, finaliyle Hollywood filmleriyle arasındaki büyük farkı daha da net gösteriyor, acımasız gerçeklerin soğuk nefesiyle izleyicisini karşı karşıya bırakıyor ve hiç kuşkusuz ki bu acı finalde bir siyahi olan Lokita'yı arabalarına almak istemeyenler belki farkında değiller ama suça ortaklar...

Şalom'dan Viktor Apalaçi'nin Dardennne'lerin ağzından filmlerine ilişkin aktarımları ise aynen şu şekilde: 

"Ülkemizde ve bütün Avrupa'da göçmenler hakkındaki kanunların değiştirilmesinde direnenlere filmimizle destek verdiğimize memnunuz. Belçika sinemasının Fransız sinemasından etkilendiği bir gerçek. Ancak son yıllarda, teknik konularda Belçikalı sanatçıların büyük ilerleme kaydetmiş olmaları da önemli. (Nitekim 75. festivalde ilk kez üç Belçika filmi ödül listesine girme başarısı gösterdi) Ülkemizde sinema salonu sorunu yaşanıyor. Büyük salonları doldurmak sorunu yaşanıyor. Cannes'da ödül kazanarak öne çıkan filmler salonların doldurulmasında büyük katkı veriyorlar"

Dardenne Kardeşler konu seçmedeki politikalarını şöyle açıkladılar: “Seçtiğimiz basit konularla etkileyici olabilmek için toplumun dışladığı kişilere odaklanıyoruz. Onları öne çıkarmamız, kendilerine inandığımız ve onlara destek vermek istediğimiz içindir. Casting çalışmaları sırasında tanıdığımız iki amatör oyuncu, genç olmalarına rağmen uyum sağlamada, disipline uymada özverili davrandılar. 12 yaşındaki Pablo Schils ve 17 yaşındaki Joely Mbundu ile üç ay birlikte çalıştık. Verdikleri enerjiye hayran kaldık. Deneyimsiz, ilk kez bu tecrübeyi yaşayan iki oyuncuyla ilk kez birlikte çalışmak bizim için de zor bir deneyimdi.

Yıldız: * * * *

Kurak Günler Başarılı Bir Yerli Tür Filmi, Ama Sonuçta Bir Tür Filmi...

Acaba Kurak Günler bir Netflix filmi neden olmamış. Sanki Netflix'te daha çok izleyiciye ulaşır, epey bir fırtına koparırmış. Sinemalarda aynı etki gücüne erişmesi o kadar kolay değil. Ee, o durumda Un Certain Regard'ta da gösterilemezdi. Ama neyse ne, sinemaları savunan yönetmeni biz de savunuruz... Emin Alper'in Kız Kardeşler sonrası bir miktar ivme kaybeden sineması son filmi Kurak Günler ile en azından ustalıklı bazı sahneleri ve yarattığı gerilim duygusuyla bir miktar toparlansa da beni tam olarak doyurmadı açıkçası. Kurak Günler, Hollywood ticari zekasının dünyaya bahşettiği adıyla tam bir tür filmi, politik-gerilim/polisiye olarak sınıflandırabileceğimiz bir türün filmi. Taşraya tayini çıkan idealist bir savcının mahallelinin kirli işleriyle mücadele ettiği ama büyük ölçüde başarısız olduğu film bir yanıyla bir iktidar savaşını da anlatmaya çalışıyor. İnsanların içindeki o iktidar olma arzusu ve özellikle iktidar olmanın tetiklediği türlü zorbalıklar... Artık Nuri Bilge Ceylan'ın taşrası yok karşımızda, adeta 2017 Başkanlık referandumunda önemli bir kaç büyük kentte (İstanbul, Ankara dahil) %50 üzeri hayır çıkmasına karşın Türkiye genelinde taşranın galip gelip %50 üzeri evet çıkardığı taşra işte bu taşra... Devletin savcısı da o iktidar savaşında kaçınılmaz olarak mağdur olabiliyor ama ihtimal oldukça düşük olsa da o idealist savcının mağdur olmama ihtimali de vardı... Dahası arka fonda homofobi var, hayvanları gözünü kırpmadan öldüren halk yığınları var, tecavüz var. Geçen ay izlediğim Karanlık Gece'yle pek çok noktası var aslında. Ama Karanlık Gece finalini başında belli etmesine karşın, bu finale nasıl ulaşıldığını merakla izleten bir senaryoya çünkü daha bütünlüklü bir hikayeye sahipti. Kurak Günler, gizemini sona saklamasına karşın bende aynı sürükleyiciliği sağlayamadı. Ancak genel kitlenin daha çok hoşuna gidebilecek anlatı formunun da bu olduğunu söyleyebiliriz herhalde. Üstelik doğrudan hiçbir politik ifadeye rastlamadım orada. Buradaysa, kasabanın gelişmesini istemiyorlar diyen gençten, seçimlere ve seçim sonucunun etkisiyle olabileceklere kadar politik bir sinema olduğunu göstermeye çalışan, politik olduğunu daha doğrudan ifşa eden bir film Kurak Günler. Karanlık Gece'nin öncelikle anlatı formuyla daha cesur bir sinema olduğu ve finalde çoğunluğun beklediği katharsis duygusu yaşatmadığını hatırlatmak gerekir. Oysaki Kurak Günler bir miktar da olsa izleyicisine bu katharsis duygusunu da yaşatıyor ve o katharsise giden sahne biraz karikatürize, filme yama yapılmış görüntüsü veriyor. Diğer yandan Kurak Günler'in ilk çeyreğinde dozu oldukça iyi tutturulmuş bir mizahının olması ve oyuncuların genel olarak oldukça iyi performansları dikkatimi en çok çeken husus oldu. Savcının odasındaki ilk sahne ve rakı sofrası sahnesi ise (ki film büyücek ölçüde o rakı sofrası üzerinden inşa edilecek) filmin bence en başarılı noktası... 

Yıldız: * * *