1 Aralık 2021 Çarşamba

Mahamat-Saleh Haroun, Afrika Sineması'nın Yüz Akı

10 yılı geçkin süredir herhalde Afrika Sineması'nın Cannes'daki en görünür ismi Saleh Haroun. Hatta 2002'deki Abouna adlı filmine kadar giden bir Cannes geçmişi var. Son filmi Kutsal Bağlar (Lingui) ise aslında Joachim Trier'in Dünyanın En Kötü İnsanı'nın bir tür antitezi. Yanlış anlaşılmasın, Cannes 2021'in adeta 'Kadın Çalışmaları' alanında bir laboratuvara dönüştüğü bu ortamda yine merkezine 'özgür kadın' temasını alıyor ama bu kez Norveç gibi bir ülkede özgürlüğünü neredeyse son raddede yaşayan bir kadın yok. Tam tersine, kürtajın hem devlet ve dinsel aygıtlar hem de toplumsal teamüllerle yasaklandığı, eşinden önce hamile kalmış bir kadının terkedildiği, dahası cinsellikten daha az zevk alması için kadınların sünnet edildiği ve bu kadar denetime paralel tecavüze uğramaktan kurtulamayan Çad'taki kadınlar bunlar. Ataerkin kademe kademe altının oyulduğu, dolayısıyla monogaminin de sarsıldığı o gelişkin Batı toplumlarının aksine ataerkin en güçlü olduğu toplumlardan biri Çad. Kadının adı yok ifadesini tam anlamıyla kullanmayı hak eden bu coğrafyada Norveç'teki gibi kadın özgürleşince ne oldu sorusu sormak oldukça uzak olduğu için, o filmde de değinilen Norveç'in yüzlerce yıl öncesinden, hatta daha da ötesinden bir manzara sunuyor Kutsal Bağlar... Kuşkusuz ki çağdaş demokrasi anlayışına göre ezilen bir kimlik (cinsel, etnik veya mezhepsel vb.) öncelikle özgürlüğünü kazanana kadar desteklenmelidir. Özgürlüğünü kazandıktan sonrası ise elbette biraz tartışmalı (Bkz. Dünyanın En Kötü İnsanı). Bu açıdan Kutsal Bağlar, alkışladığımız, tereddütsüz biçimde tüm yüreğimizle kucakladığımız bir kadın mücadelesi ve aynı zamanda dayanışması öyküsü. Üstelik bir erkek elinden çıkmış olmasına karşın bir kadın duyarlığından tatlar damıtan... Senaryosu kısık ateşte pişse de, bir noktadan sonra o kısık ateşin üzerindekilerin de fokur fokur kaynayacağını hatırlatan Saleh Haroun'un filmi yine de Cannes'dan ödülsüz ayrılmasının acısını çekiyor. Mesela Spike Lee başkanlığındaki jüri, kendilerinden umulan politik tavrı bu filmden yana koysa ve en azından bir 'Grand Prix' vermiş olsaydı, bizler, filmi Suç ve Ceza Festivali yerine Filmekimi'nde izliyor ve herhalde daha çok konuşuyor olurduk.

Not: Filmin özgün adı Lingui, esperanto dilinde diller anlamına geliyor (google translate'in yalancısıyım), pek çok dilde de benzer ifadeler var zaten (linguistic misal). Filmde bazı noktalarda (burası önemli) Fransızca konuşulmasına karşın halkın genel olarak Arapça konuşması filmin dikkat gerektiren başka bir düzlemi. 

Yıldız: * * * *

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder