19 Kasım 2021 Cuma

Tarihin Tartışmalı Altın Palmiyelileri'nden Titane

Cannes Festivalleri içerisinde 2021 seçkisi kanımca 2009'dan bu yana düzeyi en yüksek seçkilerden biri, hatta birincisi. Böyle bir yılda seçkinin alt sıra filmlerinden birinin, tür sinemasının yüzeyselliğiyle kısmen güncel cinsel kimlik tartışmalarını bütünleştiren Titane'ın, Altın Palmiye'yi kazanmış olması olsa olsa jürilerin ne kadar öznel varlıklar olduğunu bir kez daha hatırlatır bize.

Sanatları karşılıklı olarak değerlendirmek istersek, örneğin edebiyatın çoğunlukla sinemadan daha derin bir sanat olduğunu söyleyebiliriz. Burada sanatların kullandıkları araçlar bu farkın temel sebebidir. Biri zaten sembolik bir iletişim sistemine dayanır, diğerinin bu imkanı yoktur, hayatı kayıt altına aldığı için kendi sembolünü yaratmak zorunda kalır. İşte kelimenin en yalın anlamıyla edebiyat kanonu içerisine dahil edilmesine şüpheyle yaklaşılan Haruki Murakami'nin ancak kendi eserleri bağlamında başarılı sayılabilecek bir öyküsünden uyarlanan film, yani burada uzun uzun yazdığımız o Drive My Car, aslında özü aynı olmakla beraber sinema sanatı adına edebiyatta gördüğü kabulden çok daha fazlasını görür. Dikkat edin daha fazla alıcıya ulaşır, hatta daha fazla sevilir de demiyorum. Kimileri izlerken yorulduğunu ifade edebilir, kimisi biraz daha sinematik hareket olsaymış keşke diyebilir ama bir noktada filmin büyüklüğü bir şekilde kabul edilir. Drive My Car'ı sevemese bile bu kötü bir film diyeni çok görmezsiniz diye tahmin ediyorum. Bu açıdan film, edebiyat ve sinemanın iki farklı sanat olarak konumları üzerine düşünme fırsatı veren özgün bir örnektir. 

Şimdi sinemaya döndüğümüzde, sembol yaratmak dedik, buna en natüralist sinema da dahildir yanlış anlaşılmasın. Ama bunu menşei tamamen Hollywood ticari zekası olan tür filmlerinde yapmaya çalışırsanız ne kadar derine ulaşabilirsiniz ki, pek olmasa gerek. Ama daha çok izleyiciye ulaşabilirsiniz o başka. Julia Ducornau'nun Altın Palmiye kazanan filmi Titanyum (ya da yaygın kullanımıyla Titane) da öyle bir film. Bir gerilim-korku türüne ait, içinde bilimkurgu tortuları da barındıran... Üşenmedim saydım; Titane şu ana kadar bu yılki Altın Palmiye adayı filmlerden izlediğim 13.sü. Düzeyi yüksek bir yıl bilgisini de tekrar ekleyerek, bu 13 içerisindeki bence en zayıf film Titane. Araba kazasında kafatasına titanyum yerleştirilen küçük kız büyüyor, cinayetler işliyor sonra tanınmamak için erkek kimliğine girmeye çalışıyor ve kayıp oğlunu arayan bir babanın karşısına oğlu olarak çıkıyor... İzleyiciyi zorlayıcı sahneleri olduğunu söyleyen, hatta ürkünç diyen diyor da çok daha zor sahneleri olan filmler gördük, buna bazı tür filmleri de dahil... Tabi ki türün basmakalıp örneklerinden biri değil Titane, görsel-bedensel maharetleri, mantıklı düşünmeyi zorlayan biraz tuhaf olay örgüsü ve cinsiyetler arası geçişkenliği merkeze alan bir senaryosu var. Hatta bugün zorunlu kitlesel aşı tartışmalarıyla da gündeme gelen transhumanizm deneylerini andıran bir yanı da var. Ve bugün interseksüelden, transseksüele, panseksüelden, demiseksüele daha nice farklı cinsel eğilim tanımlamaları ve ayrı bayrakları var. Sınıf mücadelesinin eski cazibesini yitirdiği günümüzde onun yerini en başta cinsel kimlikler almış durumda. Artık Batı'da solu, daha çok orak-çekiç değil gökkuşağı temsil ediyor. Bu açıdan filme seksi bir kadın olarak dahil olan sonra erkek kılığına bürünen ama sonunda bir erkekten değil, sanırım bir arabadan hamile kalıp (o nasıl oluyor demeyin) çocuk doğuran bir kadın üzerinden film, artık çok daha farklı katmanlarda tartışılan konulara dolaylı olarak kapı açabilir. Bugün bazı feministler, erkeğin spermine hiçbir şekilde ihtiyaç duymadan doğum mümkün olacak mı? Translar kadın mıdır değil midir? Kadın olmanın temel şartı doğurabilme yetisi midir? Translar kadınlarla aynı umumi tuvaleti kullanabilir mi, bunları tartışıyorlar... Hülasa; bir tür sinemasına yakışan yüzeysellikteki Titane'ı, böyle bir çağın politik filmi olarak görmekte sakınca yok. Filmi izledikten sonra bana yaşlanmış biri olduğumu hatırlattı diyen Nanni Moretti gibi.

Titane ilginç biçimde Filmekimi'nde 1 günlük gösterimle sınırlı kalan, hiçbir şekilde ek seans açılmayan bir filmdi. MUBI adlı dijital platformun Türkiye'de vizyona girdikten 5 ay sonra filmlerin gösterim hakkını alıyor oluşu ve Titane'ın vizyona girmemesine karşın MUBI'de gösterilecek olması da herhalde yine çağın ruhuyla uyumlu olsa gerek. Ben son 15 yılda Altın Palmiye kazanıp vizyona girmeyen tek bir film hatırlamıyorum çünkü. Ne yapalım yaşlandıysak...

Yıldız: * * 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder