14 Kasım 2021 Pazar

Sinema Perdesinde Ardı Ardına Pek Güzel 'Özdüşünümsel' Filmler

Kısa aralıklarla izlediğim Bergman Adası ve Ahed'in Dizi, izleyicisine postmodernizmin o meşhur kavramları arasında da gösterilen 'özdüşünümsel' bir deneyim sunuyor ama büyük bir farkla; biri güler yüzlü ve romantik diğeri alabildiği somurtkan ve politik. 

Postpandemi dönemi mi desek yoksa kontrollü açılma mı ya da yeni dünya düzeni mi? Ne dersek diyelim, sinema bu sene örneğine az rastlanır şekilde güçlü filmlerle salonlara döndü. Her izlediğimiz film bu kanıyı daha da güçlendiriyor. Daha önceki yıllarda yaşadığımız düş kırıklıklarını daha az yaşıyoruz sanki, yaşamıyoruz bile... Bu filmler sadece içerikleriyle değil biçem üzerine düşünen yenilikçi arayışlarıyla daha da değerleniyor. Mesela Mia Hansen-Love'ın Bergman Adası (Bergman Island) içimizi ısıtan yumuşak sinema dili gerisinde, Bergman sevgisini, bir kadının yaratıcılığını keşfetme çabasıyla bütünleştiren oldukça hoş bir film. Bergman'ın birçok filmine ev sahipliği yapmış Farö Adası'nda, yönetmenin Bir Evlilikten Manzaralar filminin geçtiği eve yerleşen iki ABD'li yönetmen çifti konu edinen film, hem bilmeyenler için Bergman'a dair bir müze-ada olan mekanı da tanıtmış oluyor.

Filmi izlerken bazı sahnelerde yönetmenin çeşitli filmlerini hatırlamak da cabası. Beklenmedik bir anda Aa Monika'yla Bir Yaz, diyebiliyorsunuz... Hoş değil mi? Ve ayrıca Hansen-Love öylesine iyi seçilmiş, artık klasik olarak tarif edilebilecek besteleri filmin belli başlı noktalarına öyle güzel yerleştirmiş ki, filmden çıktıktan sonra da dinlemek istedim ve dinledikçe tekrar o sahneleri hatırladım. İlk aklıma gelenler Tina Charles'ın I Love to Love'ı (Aşka aşığım, -gençliğimin sloganıdır-), ABBA'nın The Winner Takes It All'u ve Robin Williamson'un folk ezgileri ve dahası da var elbette. Filmin müzikleri başlı başına ayrı değerlendirme yapılabilecek denli zengin ve Bergman Adası biraz da bunlarla bilinecek sanırım...


Film artık Bergman Adası olarak bilinen Farö'de kaçınılmaz olarak Bergman'ın çalışma ofisi, filmleri, kitapları ve daha pek çok ayrıntıyla iç içe geçmenin ardında kadın başrolün (Vicky Krieps) aklındaki senaryoyu filme dönüştürüvermesini sağlıyor ve bir noktadan sonra o filmi izlemeye başlıyoruz. Üstelik yaratım sürecine odaklanan ve bir son hazırlamaktan kaçınan bir filmi izliyoruz ya da olası sonları tartışan diyelim. Dahası yönetmeni oyuncularıyla bir araya getiren bir tür son sahneyi de barındırıyor, ki bence gayet özgün bir bütünlüğe ulaşıyor... Burada Dünyanın En Kötü İnsanı'ndan sonra bir kez daha Anders Danielsen Lie karşımızda, partneri ise Mia Wasikowska, Krieps'in partneri ise Tim Roth...Ve o sona doğru, Bergman'ın evinde kurmacanın bir kırılma anı yaşanıyor. Joseph olarak filme dahil olan Anders, bizzat kendi adıyla karşımıza çıkıyor... Özetle Bergman Adası'nı 'film içinde film içinde film' olarak tanımlamak herhalde doğru olacaktır. 1-Bergman Adası'nın ta kendisi. 2- Krieps ve Roth'un rol aldıkları, bir nevi esas film. 3- Krieps'in yazdığı-çektiği film (Bir de Roth'un filminden çok kısa bir parça görüyoruz ve o da erkeğin kurguladığı şiddet dolu dünyaya dair bir şey söylüyor, Krieps'in filmi onun filmlerinin antitezi olarak düşünülebilir) 3 Aralık'ta vizyona girecek filmi sinema tutkunlarına kesinlikle öneririm.

Yıldız: * * * * 

İsrailli Nadav Lapid ise bu blogta karmaşık hislerle ifade etmeye çalıştığım bir önceki Altın Ayı'lı Eş Anlamlılar adlı filminden sonra bu kez daha sert, sözünü doğrudan söyleyen bir politik film gerçekleştiriyor. Ülkesine dönen yönetmenin hem değiştirilemez bir gerçek, İbrani oluşu (sonuçta anadilimiz neyse oyuzdur) hem de bu ulus-devlete ait aslında aşağı yukarı bizim gibi görece genç ülkelere çok tanıdık gelen devlet politikalarından doğan öfkesini ele alan bir yapım. Özellikle yönetmenin askerlik deneyimi üzerinden sürpriz sayılabilecek bir sonu da barındıran anlatısı oldukça etkileyici. Bu gibi sahneleri karakterlerini konuşturarak değil, göstererek anlatıyor Lapid, bu da filmin sinemasal gücü açısından önemli bir artı puan. Yönetmenin ülkesinde özgür biçimde film çekebilme koşullarını sert bir dille eleştirdiği, dolayısıyla aynayı kendine çevirdiği bu örnekte Lapid, film estetiği açısından da özellikle Arava çölünü adeta bir tragedya mekanına dönüştürürken, Eş Anlamlılar'ın da belli bölümlerinde olduğu gibi yine ani sıçramalar ve abartılı kompozisyonlar barındıran hatta maniyerist olarak tarif edilebilecek bir üslup benimsiyor ve sanırım bu yanıyla izleyicinin uzun süre dikkatini perdede tutmayı başarmakta biraz zorlanacak ama en azından yönetmenin önceki filmi gibi son yılların Batı'da ödül almış filmlerine bir öykünme yok bu kez ve daha az dağınık. Bu açıdan Ahed'in Dizi (Ha'berech) Eş Anlamlılar'ın bir adım önünde, bence... Ve yine bence ruh akrabasının pandeminin hemen öncesinde izleyicilerle buluşan Filistinli Elia Suleiman'ın Burası Cennet Olmalı adlı filmi olması da kaderin cilvesi değilse nedir? Başka Sinema'nın pek çok salonunda sadece 1 hafta kalmasına müsaade edilen Ahed'in Dizi, bu hafta Beyoğlu Beyoğlu ve Moda Sahnesi'nde gösterimini sürdürüyor...  

Yıldız: * * * * 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder