16 Aralık 2021 Perşembe

Weerasethakul'dan Ses Üzerine Tuhaf Bir Film

Barındırdığı metafizik özellikler nedeniyle ülkemizde Semih Kaplanoğlu'nun Tayland şubesi olarak da görenlerin olacağı (ya da Andrey Tarkovski mi desek) Apichatpong Weerasethakul'un ülkesi dışında çektiği Memoria, evet tuhaf, yer yer zor ama tasarlanışıyla meditatif özellikler de gösteren bir film. Belki Büyülü Gerçekçilik ya da Sürrealizm'den izler barındıran, dahası bu kez Kolombiya'da İspanyolca ve İngilizce bir film çeken yönetmeni kimileri Zen Budizmi'nin sinemadaki yansıması olarak görüyor ve yerel özünü korumasıyla övüyor... Filmde bu Zen inancıyla ilişkilendirilebilecek pek çok sahne var. Dolayısıyla gerçek ve hayal sonra tekrar gerçek ve hayal iç içe geçiyor ve silikleşiyor ve de herhalde bir noktada akılla değil kalp gözüyle bakmanın ve kendini akışa bırakmanın gerekliliği ortaya çıkıyor. Zen Budizmi doğanın sadece bizim gördüğümüz doğa olmadığı onun ötesinde bir anlamının olduğu, bu anlamın herkesin içinde olup meditasyonla ortaya çıkarılabileceğini savunan bir öğreti. Film de Tilda Swinton'un başarıyla yorumladığı Jessica'nın tuhaf bir ses duyması ve bu sesin peşinden gidişini konu alıyor. Bu sesi 'pop' diye 'pat' diye tarif etmek kolay gibi gözükse de Jessica için bu o kadar basit değil. Jessica ile beraber defalarca duyduğumuz o sesi, gerçekten kelimelere dökmek kolay değil. Jessica da önce film efektleriyle ilgilenen genç Hernan'a gidip uzun uzun bu sesin neye benzediğini anlamlandırmaya çalışıyor ve bence filmin en yoğun anlarından biri bu sahne, bir kavram olarak ses üzerine düşünmemizi tetikleyen. Daha sonraysa Jessica, Hernan'ı aradığında öyle birinin aslında olmadığını öğreniyor. Ne garip. Filmin sıkı bir gerilime evrilebileceğini düşündüğümüz bir nirengi noktası burası. Elbette Weerasethakul, tür sinemasına son derece uzak, yaratıcı sinemasının bir temsilcisi ve filmi bambaşka bir düzlemde sürdürüyor. Önce Jessica, psikozun eşiğinde olduğu düşüncesiyle doktora görünüyor, daha sonraysa yine Hernan adında bu kez daha yaşlıca biriyle karşılaşıyor ve film burada sanki bir boyut daha atlıyor, bir uzay aracını perdeye taşıma cüreti gösterecek kadar... Artık deneysel sinema içerisinde de pekala görülebilecek bu örnek kuşkusuz ki hem özenli kadrajları ama daha da fazla sesi büyük bir incelikle işlemesiyle öne çıkıyor. Bu işitsel yolculuk, bellek ve zaman gibi kavramlara dokunsa da yine de kanımca bunlar üzerine bir şeyler söylediğini söylemek güç, söylediyse de yok denecek kadar ufarak ya da son derece muğlak. Belki zaman üzerine değil ama sesin hayatımızda (ve sinemadaki) yeri üzerine ileride akla gelebilecek sayılı eserler arasında olabilir Memoria... Jessica'nın aslında sağlıklı olduğunu, Jessica'yla beraber o sesi biz izleyicilerin de duyduğunu bilmek, sonuçta yönetmenin Jessica'yla beraber izleyicileri de aynı meditatif yolculukla tanıştırma isteğinin sonucu olsa gerek.

Yıldız: * * *

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder