23 Ocak 2019 Çarşamba

Altın Palmiyeli Arakçılar

Bu yıl Cannes dönemindeki genel beğeniyle belki de ilk kez bu kadar ters düşüyorum, orada ortalamanın üzerinde görülen filmlerin pek çoğu beni tatmin edemedi. Burning gibi, Soğuk Savaş gibi. Görmezden gelinen filmler ise en beğendiklerim arasına girdi, öncelikle Yann Gonzales'in Kalpteki Bıçak'ı, Kirill Serenrennikov'un Leto'su sonra Jia Zhangke'nin Kül En Saf Beyazdır'ı ve bir oranda Ryusuke Hamaguchi'nin Asako 1-2'si örnek verilebilir sanıyorum. Son Altın Palmiye'nin sahibi Hirokazu Kore-eda'nın Manbiki Kazoku (Arakçılar) filmini de yine hayal kırıklığıyla seyrettiğimi söyleyebilirim. Yönetmen her zamanki teması ailenin üzerine yine eğilmiş. Bir baba figürü, bir anne, oğlan, sokakta buldukları bir kız çocuğu, teyze ve büyükanneden oluşan topluluk küçük bir evde yaşıyorlar. Tam bir aile işte. Baba oğluna hırsızlık yaptırıyor, babaanneden bir miktar emekli maaşı geliyor, teyze de bir tür telekızlık yapıyor ve yoksul bir ailenin yaşamından kesitleri izlediğimizi düşünüyoruz. Filmin içinde hırsızlığın o kadar da kötü bir şey olmayabileceğine dair birkaç diyalog da var elbet, buna da bir itirazım yok. 7.5 milyar insanın yaşadığı dünyadaki toplam gelirin yarısına sadece 62 kişinin sahip olması zaten hırsızlıkların en büyüğü değil midir? Ancak filmin bu konularda entelektüel tartışma yapmak gibi bir niyeti asla yok. Bir yandan da ailenin kan bağına dayanmayan bir aile olduğuna dair bazı işaretler gelmeye başlıyor ama film o kadar tekdüze ilerliyor ki öfkelenmemek mümkün değil. Hani tamam Kore-eda daha önce de sinema diline ufacık da olsa yenilik katmaya çalışan filmler yapmamıştı. Misal 2013 yılında izlediğim Benim Babam Benim Oğlum da pek çok açıdan böyleydi, ama yine de bu kadar tekdüze değildi... Hikaye hiç mi derinleşemez, yaratıcı anlar dahil edilemez, bir çatışma bir gerilim yakalanamaz, pes doğrusu. Filmin sonlarına doğru hırsızlık yapan oğlanın yakalanmak için yaptığı kasti hamle filmi biraz hareketlendiriyor. Kimi eleştirmenlerin aile kurumuna bakışımızı tepe taklak ettiği söylenen !!! birkaç sahne geliyor. Yani ailenin geçmişlerini öğreniyoruz. Aslında gördüğümüz baba, anneyi şiddet uygulayan kocadan kurtarıyor ve kendilerini kocadan savunurlarken koca ölüyor, aileye dahil olan çocuklar da gerçek ailesinde sevgiyi göremeyenler zaten. Babaanne ile teyzenin durumu biraz daha farklı ama aileye nasıl katıldıklarına dair çok da bir şey öğrenemiyoruz galiba. Son kertede insanlar ailelerini kendileri seçtiklerinde kuşkusuz çok daha güçlü bir birliktelik oluşturuyorlar ve kısaca anne olmak ille de doğurmayı gerektirmiyor. Film, sonunda bu güzel mesajı vermek için iki saate yakın bir süre ailenin rutinini bize izletiyor. Ayrıca alenen karakterin ağzından verilen bu mesaj gerçekten aile kurumuna bakışımızı tepe taklak eder mi, ondan da pek emin olamıyorum... Sahi bu mesaj bir yerlerden size de çok tanıdık gelmiyor mu? 

Şayet Oscarlar'ın yabancı film dalında Roma gibi bir dev balon film olmasa belki Oscar bile alabilirmiş Arakçılar. Gerçi orada balonlar bitmez ya neyse...

Yıldız: *

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder