29 Ekim 2018 Pazartesi

Sergei Loznitsa'nın Krotkaya'sı

Bir masterclass gerçekleştiren ve dört filmiyle Boğaziçi Film Festivali'ne konuk olan Sergei Loznitsa'nın bu yılki filmi Donbass ne güzel ki festival haricinde vizyona da girecek ancak geçen yıl Cannes'da Altın Palmiye için yarışan Krotkaya (Uysal Bir Ruh) vizyona girememişti. Boğaziçi Film Festivali'nin yönetmene gösterdiği ilginin karşılığı olarak geçen yılki Altın Koza ve Filmekimi'den sonra bu yıl bir kez daha izleyicinin karşına çıkan filmde ismini bile bilmediğimiz bir kadının hapisteki kocasına ulaşma çabasına iki buçuk saate yakın bir sürede tanık oluyoruz. Günümüz Rus sinemasında yozlaşmışlığın oldukça net ve etkili temsillerini perdeye taşıyan yönetmenin filmini izlerken bürokrasinin işlemediği bir coğrafya karşımıza çıkıyor. Başkalarının hapisteki yakınlarına yiyecekleri didik didik edilerek ulaştırılsa dahi size hiçbir gerekçe göstermeden yiyeceklerinizi  kabul etmemeleri, nedenini sorduğunuzda terslemeleri ve bunun üzerine bir süre iş yapmayı bırakmaları sonucunda diğer bekleyenlerin de mağdur olması, daha çok üstüne giderseniz başınıza gelecekleri kestiremememiz... Dahası da var, bir takım devlet görevlilerine ulaşmak için kadın ticareti yapan insanlarla irtibat kurmanız gerekebiliyor mesela. Bir yerlerden tanıdık geliyor mu? Dünya'nın farklı coğrafyalarından da benzer hikayeleri perdede izlemiş olabilir miyiz? Hani şu gelişmemiş ama gelişmekte olduğu var sayılan bazı ülkeler. Amerika'nın güneyinde, Asya'nın güneydoğusunda ve Avrupa'nın yakın doğusunda olan, ister istemez Rusya da o ülkelerden biri olarak resmedilmiş. İlgimi çeken noktalardan birinde kadın sokakta bir adamla konuşurken adam Hegel ve Marks'ı anıyor, sonra da ekliyor: Ülkenin içine ettiler. Bir de duvarlara gamalı haçlar çizdiği söylenen karşı gruplar var. Belli ölçüde mesafeli bir dilin ardında Loznitsa, ilk filmi Mutluluğum'un yolundan gidiyor, aslında sistemler değişse de insan değişmiyor ve yoz kalıyor. Artık ezberlemedik mi? Ya da şöyle düşünebilir miyiz, Marks'ın çocukları gitti de böyle oldu. Ne yazık ki yönetmen yeterince bilgi vermiyor. Ayrıca Loznitsa makul ölçüde ağır bir anlatımla hikayesini ortaya koyarken biraz fazlaca diyaloğa yaslanmayı tercih etmiş bu da filmin sinemasal gücünü bir ölçüde zedelemiş. Örneğin filmin son bölümünde merak uyandırıcı şekilde başlayan bir rüya sekansı var, belki yarım saate yakın süren ama tamına yakını o kadar çok diyalogdan ibaret ki, bu müsamereden sıkılmayana aşk olsun! Yazılan diyaloglar çok ilgi çekici değil ve biraz monoton anlayacağınız.

Yıldız: * *  

Ve Bir Özür

Geçen İstanbul Film Festivali yazımda Naomi Kawase'nin Hikari adlı filminin Antalya'dan sonra bir daha perdeye gelmediğinden yakınmıştım. Yanılmışım. Geçen yıl Boğaziçi Film Festivali'ne gelmiş (daha sonra İstanbul Modern'e de) ama hem benim o dönem İstanbul dışında olmam daha da önemlisi festival duyurularının nedense çok cılız olması sebebiyle gözümden kaçmış. Bu cılızlıkta kültür-sanat dünyasına hakim muhalif grupların hükümete yakın bir festivale karşı tavrı etkili olabilir mi? Peki ya Boğaziçi ekibi çok mu farklı? İşte Uysal Bir Ruh adlı bu film vizyona girmeyip geçen yılki Filmekimi'ne gelmesine rağmen Boğaziçi'nin web sitesinde 'vizyonda kaçıranlar için...' şeklinde bir cümle kullanılabiliyor. Farklı festivallerin adını anmak bu kadar zor olmamalı diye düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder