30 Eylül 2018 Pazar

Irkçılığın İzinde Rahat İzlenen Bir Film

Hollywood'un kolaycılıkla itham ettiğimiz reçeteleri her zaman mı olumsuz olarak görülmeli? İlle de her film sinema sanatına bir katkıda mı bulunmalı, en azından böyle bir çabası olmalı mı? Mesela Spike Lee'nin geçtiğimiz Cuma vizyona giren filmi BlackkKlansman'ı nasıl değerlendirmeliyiz? Tipik bir ana akım film olarak mı? Kuşkusuz dramaturjik yapısı, hani şu alabildiğine hareketli, yoğun biçimde söze dayanan haliyle bir sinefile nasıl bir çekicilik vaat edebilir ki bu film? Üstelik pek çok kentteki popcorn salonlarda kolaylıkla kendine yer bulması o meşhur vasatlıkla ilintili değil mi? Elbette bir açıdan öyle, onu bir kenara koyalım. Ama ben filmin en azından eleştirel ve hümanist bir içeriğe sahip olduğunu söylemeliyim. BlackkKlansman'a pek çok Hollywood filmine göstermeyeceğim bir iyimserlikle yaklaşıyorum. Bir kere Lee, diğer yurttaşları gibi zerre göz boyamaya çabalamıyor. Vietnam Savaşı zamanları bir siyahinin polis teşkilatına girip ülkedeki ırkçılığı devletin içerisinden değiştirebilme çabasına odaklanıyor. Kolay değil elbet, o devlet değil mi ki Amerika'daki eli silahlı ırkçılara orduda yer veren. Yine film bize bir yönüyle barışçıl, insan ayırt etmeksizin şiddetle, kanunsuzlukla mücadele etmeyi amaç bellemiş müspet bir devlet görünümü sunuyor ki o dönem Amerikan devleti böyleyse, bravo vallahi. Elbet sadece izler sunuyor, daha derinlere hiçbir zaman inmiyor film. Katliamlar yapan ırkçı bir örgüt olan Klu Klux Klan'ın tekrar hortladığı dönemde örgütün planlarını kendi gibi ırkçılıktan nasibini alan Yahudi meslektaşıyla (Adam Driver) çözmeye çalışan bir siyahi başrolümüz var (John David Washington canlandırıyor). O başrolün (filmde ve gerçek hayatta Ron Stallworth) kitabından uyarlanan filme, oldukça usturuplu bir aksiyon filmi denebilir, polisiye filmlerden de izler ve bir miktar mizah barındırıyor, yer yer gerçekçilik duygusunu zedeleyecek Hollywood'a has ciddiyetsizlik de yok değil, ama kendini bir biçimde zevkle izletiyor işte, çünkü politik-tarihsel bir dayanağı var filmin. Amerika'nın ırkçılık tarihinden bir kesiti irdeliyor. Siyahilere yönelik akla hayale gelmeyecek nefretin izlerine mercek tutuyor. Yönetmenin filmin sonunda daha geçen yıl haberlerde izlediğimiz ırkçılık karşıtı bir protestoda eylemcilerin arasına araçla dalmak suretiyle gerçekleştirilen ölümlü saldırının görüntüleri ile Trump'ın ırkçıları aklamaya çalışan görüntülerini sunması bütünlüklü bir çerçeve çiziyor. Irkçılık konusunda o kadar yıldan sonra çok şeyin değiştiğine pek de emin olmayın diyor Lee ve karamsarlığımız artıyor.

Yıldız: * * * 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder