18 Mayıs 2018 Cuma

Başka Sinema'da Bir Tür Modern Klasik

Başka Sinema'nın şu eski filmleri gösterme çabasını takdir ediyorum. Çabası güzel elbet ama yine de yılda anca bir defa gerçekleşen bu etkinliklerin artmasını istemek de hakkımız. Biliyorum, sinema da sanat olduğu kadar ticaret, salon işletmecilerinden dağıtımcılara kadar pek çok dinamik var işin içinde. Örneğin bir işletmeci, güncel bir film yerine eski bir filmi gösterme cesaretinde bulunabilir mi? Azalması kuvvetle muhtemel izleyici sayısını öngörerek üstelik. Ben yine de zaman zaman 'artı değeri' düşürme pahasına mütevazı işletmecilere ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim. Tabii diyebilirsiniz buradan yazması kolay sen o sinemayı işlet de amme hizmeti yap! Şahsen zarara girmeyeceğim bir formül bulursam neden olmasın, çok makul ölçüde zarara girmek bile olmayacak şey değil derim. Bu filmleri internette izlemeyip para ödemek de bir tür zarar değil mi zaten? Ve bu yüzden filmleri internette izleyip para ödemediği için kendini sosyalist sanan aklı evvelleri bile gördük biz. Sonuçta sadece İstanbul ve Ankara, Ingmar Bergman'dan bir avuç filmi gösteriyor. İzmir bile göstermem diyor. Bir 21.15 seansına gelmeme rağmen salonun büyük bölümü boş. Bir kısım insan da film başladıktan kısa süre sonra terkediyor salonu ve biz bir avuç insan izlemeye devam ediyoruz. Güz Sonatı (1978) belki Sessizlik ya da Persona kadar etkileyici olmasa bile tipik bir Bergman filmi. Çoğu zaman olduğu gibi odağındaki kadının (Liv Ulmann) bu kez yanına annesinin (Ingrid Bergman) ziyarete gelmesiyle bir yüzleşme başlıyor. Bir piyanist olan annenin çocuklarına karşı sorumsuzluğu yine de her şeye karşın son noktada anneye duyulan sevginin ölümsüzlüğü işleniyor. Büyük çoğunluğu ikili arasındaki yoğun diyaloglar ile süregiden filmin diyaloglarının gerilim yaratma gücü yanı sıra, oyuncu performansları da dikkat çekiyor. Belki size ilginç gelecek ama Liv Ulmann'ın canlandırdığı Eva karakterini ben daha çok beğenirim. Özellikle bir sahne var ki sormayın... Güz Sonatı'ndan çıktıktan sonra tekrar düşündüm de bizim Nuri Bilge Ceylan ile bazı benzerlikleri, daha doğrusu Ceylan üzerinde etkisi olduğu söylenebilecek Bergman, bana kalırsa muhteşem bir tiyatro yönetmeni. İzlediğimizin sinema olduğunu hatırlatacak birkaç sahneden öte de bir şey yok hani. Düşünüyorum, yani her şeyi aynı haliyle perde yerine sahnede izlesek değerinden ne kaybeder, bulamıyorum. Sonra bizim Ceylan'ın filmlerini tekrar düşünüyorum özellikle en teatral olanını, Kış Uykusu'nu, en fazla diyaloğa yaslandığı sahnelerde dahi perdeden çekip çıkarsanız bir şeyler kaybediyordu. Vallahi kızmayın ama gerçekten Ceylan'ın sinema duygusu Bergman'ın ötesinde ama elbet oyunculuklar ya da diyaloglar açısından pek öyle düşünmüyorum.

Yıldız: * * *  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder