9 Şubat 2017 Perşembe

Sadece Cinselliğe Yaklaşımı Nedeniyle Bile Görülmeli

Evet farkındayım çok geç kalmış bir yazı oldu bu. Ama Yeşim Ustaoğlu'nun yeni çektiği filme bir yazı yazmamak da olmazdı herhalde. Bu yazıyla bu görevi de yerine getirmiş olduk böylece. Neden böyle oldu peki? Elbette sansür (aslında bir oto-sansür) tartışmalarından sonra birkaç planın atıldığı, orjinalinden farklı bir filmi izlemek istemedim. Bir ilke benimkisi. Yine bir festivalde denk getirip tam haliyle izlemeyi arzuladım. Fakat Başka Sinema aklımı çelmeyi başardı ve vizyonu terk eden bazı filmleri 1 kereye mahsus gösterdiği, o meşhur Kaçırmadınız! gecesinde nasıl olduysa beni tavladı. Şöyle düşündüm: Şimdi sansürlü izleyeyim, festivalde de sansürsüz halini izler, böylece bir karşılaştırma yapmış da olurum. İlkeyi çiğnedik anlayacağınız.

Film deniz kıyısında küçük denebilecek bir yerleşim yerinde bir psikiyatrist ve genç bir kadının kesişen hayatlarını anlatıyor, aslında ikili arasında öyle güçlü bağlar da kurulmuyor. Elmas adlı bu gencecik hasta kadın, Şehnaz'ın diğer pek çok hastasından sadece biri. Yönetmen filmin başından itibaren kamerayla ikiliyi takip ettiğinden bir noktadan sonra klinikte ikiliyi epey izliyoruz. Elmas yaşça ondan çok büyük nobran kocası ve ona hizmetçi muamelesi yapan kaynanasının gizemli ölümü sonrası balkonda oldukça kötü bir halde bulunuyor ama film katil Elmas ya da değil hiç orasıyla ilgilenmiyor. Kadının evin içindeki ezilmişliği, yatakta cinselliği yaşamaktan öte kocası tarafından büyük bir işkenceye maruz kalıyor görünümündeki hali gerçekten dokunuyor (Bir erkek bir kadının ne yaşadığını ne kadar hissedebilir, ben perişan oldum vallahi, düşünün). Ya psikiyatrist Şehnaz ondan çok mu farklı durumda, ilk bakışta öyle olsa bile. Klasik burjuva bir yaşam, kendi doktor eşinin gördüğümüz kadarıyla ofisi-projeleri var, güzel yemekler yapıyorlar, şarap içiyorlar ama Şehnaz da cinsellikten pek zevk alamıyor. Erkeği cinselliğin çift taraflı olduğundan bir haber, kendi zevkine odaklanmış sadece, erken boşalıyor da diyebiliriz. 

Son kertede alt sınıfa da üst sınıfa da sirayet eden ataerkil toplumun marazlarını izliyoruz. Benim hep savunduğum noktaya geliyor aslında film. Bu toplumun erkeği de sorunlu kadını da ve inanın erkekler yüzünden hiç hak etmediği acıları çeken tonla kadın varsa, o çapta olmasa bile kadınlar yüzünden hiç hak etmediği acıları çeken erkekler de çok. Psikiyatristleri aşan bu duruma sosyologların mı eğilmesi gerekiyor acaba? Şehnaz başkalarını iyileştirmeye çalışırken kendisinin hasta olduğunu fark ediyor ya zaten. 

Gerçekten yönetmenin cinselliğe yaklaşımı Türkiye'de alışık olmadığımız kadar cesur. Kutlamak lazım. Filmin görsel dokusuna da ayrıca önem veren yönetmen, en büyük verimi iki kadın oyuncusunun devleşmesiyle alıyor. Özellikle yıllar önceki tv dizisinden sonra ardı ardına sinemalara konuk olan Ecem Uzun hayretler içerisinde bırakıyor. 

Burada bence oyuncu yönetiminin başarısına da parantez açmak lazım. Mesela klinikte Elmas'ın geçmişini, gördüğü rüyadan güç alarak aralıksız canlandırdığı sahne dikkat çekici, gerçi yine de ben o sahnenin biraz uzun tutulduğu kanaatindeyim. Yönetmen böyle yaparak senaryoyu değil Ecem Uzun'u daha da ön plana çıkarmış. Senaryo ise genel anlamda filmin yumuşak karnı olmuş.

Hala Ustaoğlu'nun en bütünlüklü eserinin Araf olduğunu düşünsem de Tereddüt'ün de ülke sinemasının kadın yönetmenlerinin kolay erişemeyecekleri bir çıtada olduğu ortada.

Yıldız: * * 

1 yorum:

  1. Yani hocam sen eğer Yeşim Ustaoğlu'nun en iyi filmi Araf diyorsan ki bu seni sinemadan anlamayan biri yapar ve Pandoranın Kutusunu izlemediğini varsayıyorum. Sen bu blogu bence kapat. Sinemadan anladığını sanmıyorum. Tereddüt'te çok iyi bir film değil.

    YanıtlaSil