24 Mayıs 2014 Cumartesi

32 Yıllık Hasret Sona Erecek mi?


Ceylan favori ama Sissako, Zvyagintsev ve Dardenne'ler de var...

Avrupa Parlamentosu seçimleri nedeniyle pazardan cumartesiye kaydırılan Cannes Film Festivali ödül töreninde Türkiye'yi ilgilendiren soru kuşkusuz Altın Palmiye'nin Kış Uykusu'na verilip verilmeyeceği...Nuri Bilge Ceylan bundan önce ana yarışmaya katıldığı 4 filmiyle de ciddi ödüller almış, dünya sinemasındaki yerini tescillemişti. Artık koleksiyonundaki eksik parçayı tamamlamak kaldı.

Her yıl olduğu gibi bu yılda yerli-yabancı olabildiğince eleştiri okudum, kimi yayın organlarının meşhur yıldız tablolarını (Screen, Lafilmfrançais, Filmneweurope gibi) günbegün takip ettim. Edindiğim ağırlıklı izlenim Ceylan'ın önceki filmlerinin üzerine koyduğu, sınırında gezindiği, ama filmlerine bir türlü kondurulamayan 'başyapıt' ifadesinin daha cüretkarca söylenebilmesi. Örneğin yerli basında en ufak bir çatlak ses henüz görmedim. Elbette önceki filmleri de çok ciddi ölçüde beğeniliyordu. Ancak minör şüpheleri de içinde barındırıyordu. Örneğin Bir Zamanlar Anadolu'da Ceylan'ın eskisine nazaran daha yoğun diyalog kullanımıyla dikkat çektiğinden, yönetmenin filmin senaryo yönüne daha fazla önem verdiğini muştuluyordu. Ancak, filmin içinde 3 hatta 4 öykü (dolayısıyla film) olduğu ve bunların havada kaldığı da ifade edilebilirdi (nitekim ediliyordu). Kış Uykusu'nun öngörümce en büyük başarısı Ceylan'ın olay örgüsü+diyalog üzerinden ifade edilecek senaryo çalışmasındaki kendi doruğuna ulaşması çünkü Üç Maymun'da olay örgüsü tam kıvamında, diyaloglar ise yine de azdı. Bir Zamanlar Anadolu'da da durum tersine dönmüştü. 'Son derece güçlü' addedilebilecek bir senaryonun hep bir ayağı eksik kalıyor gibiydi. Kış Uykusu'nun sanırım ki önceki Ceylan filmlerine artısı senaryo olacak. Çehov, Dostoyevski, Shakespeare, Voltaire'den beslenen tiyatro-vari stilin ise usta tiyatrocularla filmin başrolünde tiyatrocuyu canlandıran birini anlatması bence özellikle düşünülmüş, tasarlanmış. 
Ceylan Üç Maymun ile Mizansen Ödülü alırken, Senaryo Ödülü kazanan, daha sonra Grand Prix'yi (Büyük Ödül) kardeş payı yapan Dardenne'ler de yine kendi standartlarının altına inmeyen en yüksek bütçeli filmleri İki Gün Bir Gece ile gelmişler şenliğe. Başrolde sadece duru güzelliğiyle değil oyun kabiliyetiyle büyülen Marion Cotillard var. 2 yıl önce Jacques Audiard'ın Pas ve Kemik'inde hak ettiği ödülü alamayan yıldız umarım bu sefer kariyerinde henüz olmayan Palmiye'ye ulaşır. Bu ödül aynı zamanda Dardenne'lerin 3. Altın Palmiye'den mahrum olması anlamına da gelecek, çünkü Altın Palmiye, Büyük Ödül veya Mizansen Ödülü kazanan filme en az 5 yıldır başka bir ödül verilmeme gibi bir kural olduğunu biliyorum. Abderrahmane Sissakko'nun filmi Timbuktu'nun ise yakın zamanda yaşanmış Afrika'daki İslamcı terörü son derece başarılı şekilde perdeye taşıdığı söyleniyor. Aklıma hemen 2010'da Xavier Beauvois'nın Tanrılar ve İnsanları geliyor. Son yılların en zayıf seçkisinin bana göre en iyi filmiydi, kuşkusuz bunda yönetmenlik maharetlerinin de önüne geçen yaşanmışlığın yıkıcılığı da vardı. Sissako'nun filmi de benzer bir etki yaratabilir üstelik pek film çıkarmayan bir kıtadan geldiği düşünülürse olasılıkla bir ödül alacaktır. Belki de 2.lik yerine geçen  Büyük Ödülü...Bu ödülü alması muhtemel diğer bir isim de Venedik'de Altın Aslan aldığı Dönüş filminden beri dönüşünü (sinemasal anlamda) beklediğimiz Andrei Zvyagintsev, umarım Leviathan o çapta bir filmdir ve ödül listesinde kendine iyi bir yer bulur. Oldukça beğenilen ve bunun son filmi olacağı söylenen Ken Loach'un da bir ödülle ayrılması sürpriz olmayacaktır. Godard'ın ise Yaşamboyu Onur Ödülü gibi istisnai bir ödülle onurlandırılabileceğini düşünüyorum, gerçi onu almaya da gelmeyecek. Beğenenleri olduğu kadar tatmin olmayanları olan Naomi Kawase'nin Durgun Bir Su'yu da Mizansen gibi bir ödülle ayrılabilir. Filmin şiirselliğine çarpılanlarının yanı sıra jürideki kadın dominasyonunu düşündüğümde Kawase'yi de ödülsüz göndermeyecektir. Alice Rohrwatcher'in Mucizeler'i, Damian Szifron'un Vahşi Öyküler'i ve Xavier Dolan'ın Anne'sinden en az biri (belki birkaçı) Mizansen veya Jüri Ödülü ile dönebilir. Bu grup içinde Xavier Dolan'ın ödül alma ihtimali en güçlü isim olduğunu da belirteyim. Ayrıca Amerikan Sineması'nın seçkideki en iyi örneği gibi duran Benneth Miller'ın Tilki Avcısı'na bir ödül çıkar mı bilemiyorum. Festivalde ikincil ödüllerden birini alması muhtemel diğer bir film ise Mike Leigh'nin Mr.Turner'ı. Anglo kültürden gelen bir dönem filmi olması aklıma Jüri Başkanı Jane Campion'un bu minvaldeki Piano ve Parlak Yıldız'ını getirdi, böyle bir akrabalık da artı bir sempati getirir mi kestirmek zor, eğer öyle olursa ödülsüz gitmesi zor gibi duruyor. Her ne kadar Britanyalılar'ın ağırlıkta olduğu Screen'in tablosunda 1.sırada olsa da, filmin gerçek sırasının biraz daha geride olduğunu düşünüyorum. Unutmayalım ki bir önceki filmi Başka Bir Yıl da birinciydi ama eli boş dönmüş ama ülkemizde övgülere boğulmuştu. Topluca bakıldığında kimi yönden beğenilen bazı filmlerin de dışarıda kalacağı her zamanki gibi malum. Son olarak, tekrar Ceylan'a dönersek; Kış Uykusu'nun yönetmenin en olgun, en iyi filmi olduğunu düşünenlerin sayısı hiç de az değil. Şayet Altın Palmiye'yi alamazsa daha önce hiç almadığı Senaryo Ödülü'nü alması yüksek ihtimal, bir kez daha Büyük Ödül veya Mizansen almasını pek beklemiyorum. Vurgulanması gereken bir noktada şu: Festival seçici-yöneticilerin ödüllerin dağıtımına bir müdahaleleri var mı? Elbette yok, 9 kişiden oluşan jüri kendi kararını özgürce veren ama otonom bir yapı olarak tanımlanabilir. En nihayetinde o jüriyi dilediği gibi oluşturan bir kurul var ve bazı yıllar Amerikan (hatta açıkça Hollywood) ağırlığı, bazense bu yıl olduğu gibi Dünya Sineması'nın farklı renklerini vurgulamaları pek de tesadüf olmasa gerek. Bu yılın Amerikalısı Sofia Coppola'nın bile Avrupai bir stile sahip olması Ceylan için artı bir şans bana göre, bilmem yanlış mı düşünüyorum?                                       
Ödüller özellikle film ekipleri açısından önemli, bizler için de takip etmesi ne kadar heyecanlı ve zevkli olursa olsun, bir sinefil için en önemlisi filmin alabildiğine güzel olması hele bu film bir de sineması pek de güçlü olmayan kendi ülkesinden geliyorsa... Asıl mesele bu işte.

*Filmlerin hiçbirini izlemediğimi özellikle vurgulamak isterim, yargılarımı beğenilerine güvendiğim çokça uyuştuğum, eğilimlerini az çok bildiğim insanların izlenimlerinden ve Cannes'ı biraz tanımamdan çıkardım. Filmleri izledikten sonra yargılarımda bir takım değişiklikler olması muhtemel, o zaman kim hangi ödülü almalıydı cümlesini daha net kullanacağım.

**Kış Uykusu'nun Fipresci'yi kazanmasının buradaki ödülleri etkilemeyeceğini söylemem lazım. İkisi de birbirinden bağımsız jüriler. Fipresci'yi alan filmlerin hiçbir ödül almadığı yıllara bakarak Kış Uykusu'nun ödül şansının kalmadığı gibi absürt yorumların gerçeği yansıtmadığını, son 5 yılda Fipresci alan filmlerden 2 tanesinin (Beyaz Bant ve Mavi En Sıcak Renktir) Altın Palmiye, birinin ise (Turne) Mizansen ile yollandığını hatırlayalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder