25 Ekim 2022 Salı

Lamı Cimi Yok, Özcan Alper'in Karanlık Gecesi Yönetmenin Başyapıtı

Karanlık Gece'yle Özcan Alper tadı damağımızda kalan meşhur ilk filmi Sonbahar'ın da üzerine çıkıyor. Hiçbir karakterin ağzından hiçbir politik kelime, ne bileyim! bir imâ dahi çıkmamasına karşın Karanlık Gece gayet zengin içeriği ve sürükleyici anlatımıyla olgun bir politik sinema örneği.    

Şöyle bir baktım da 4 yılı geçkin zaman önce izlediğim bir İran Filmi için şu cümleleri kurmuştum: 

Mohammad Rasoulof'un son filmi Lerd (Dürüst Bir Adam ya da İnatçı Bir Adam) aslında bize çok tanıdık gelecek bir takım ilkel ve kötücül ilişkiler ağı üzerine. Sanıyorum Türkiye'de henüz böyle bir film izlemedik (Belki Emin Alper yapar)." Metnin ilerleyen bölümlerinde şöyle devam etmiştim: "...Mafyatik bir ülke düzeninin taşra kasabasındaki yansımaları olarak özetlenebilecek film..." "...Reza'nın karısı Hadis'in düzenin meşrulaştırıcı unsuru olması ve yine dolaylı olarak kocasını zor durumdan kurtardığını imâ ederken karamsar bir bakış açısıyla noktalanıyor..."

Henüz Emin Alper'in Kurak Günleri'ni izlemedik ama Antalya Film Festivali'nden bu yana onunla yoğun şekilde kıyaslanan ve birçok ödülü Kurak Günler'e kaptırsa da En İyi Film ödülünü kazanan Özcan Alper'in Karanlık Gece'si Muhammed Resoulof'un Lerd'iyle çeşitli ortaklıklar barındıran bir film. Yetkin örneklerini İran'da görebildiğimiz yoğunlukta bir politik sinema hem sadece o mu, Karanlık Gece'nin yakın zamanda izlediğimiz Christian Mungiu'nun R.M.N'siyle de ciddi bir ruh kardeşliği var... Yukarıda bir bölümünü paylaştığım yazımda da bahsetmiştim aslında. İran, Romanya ve Türkiye bu ülkelerin sinemalarında içerik olarak pek çok ortaklık yakalanabilir. Eee o zaman gelsin tartışma, bu üç ülkeyi birbirine bu kadar bağlayan ne olabilir? Coğrafi yakınlık mı? Osmanlı geçmişi mi? Şüphesiz bu çok daha uzun bir yazının konusu biz onu şimdilik bırakalım o Karanlık Gece'ye dönelim. Kasabasından 7 yıldır ayrı olan İshak'ın annesinin hastalığıyla birlikte kasabaya dönüşü ve geçmişten getirdiği bir vicdan azabından hareket ederek köye orman koruma mühendisi olarak gelmiş ama katledilmiş arkadaşının (Ali) kemiklerini arama mücadelesi olarak kısa ve yetersiz biçimde özetleyebileceğimiz film, zengin senaryosu ve akabinde geçmiş ve gelecek arasında mekik dokuyan kurgusuyla ön plana çıkıyor. Bu kasaba bir toplumun mikrokozmozu ve orada çıkar ilişkileri, usulsüzlükler, doğa düşmanlığı, erkil üstencilik hatta kendin gibi olmayanı erkek olmanın şartıymışçasına dişileştirme arzusu, bu dişileştirme arzusunun kadın eliyle de desteklenmesi (örneğin bir kadın için karşısındaki erkeğin onu reddetmesini erkekliğine halel getirecek bir şey olarak görmesi, onu argo tabirle ibnelikle yaftalaması), terörist algısı, yabancı düşmanlığı (o yabancı oraya atanan o ülkenin insanı olsa dahi), aydın suikasti, faili meçhuller, hepsi var... Peki 2 saatten kısa sürede ortalık çorbaya dönmeden bu kadar şey nasıl anlatılabilir? Mungiu'nun R.M.N'si için ekonomik, siyasal ve toplumsal çok bilinmeyenli denklemi bir potada eritmek zor ama büyük ölçüde başarmış demiştim ya hani. Alper için de aynısı geçerli, Mungiu'dan bir eksiği yok bana kalırsa... Ve tüm saydıklarımın sonucu olarak örgütlü bir kötülüğün nasıl ocakta içten içe ısınıp fokurdamaya başladığını görüyoruz. Evet Karanlık Gece, kötülükleri besleyen pek çok unsuru senaryosuna ustalıkla eklemleyen bir örgütlü kötülüğün filmi, bir linç kültürünün filmi, tıpkı Lerd'teki Reza'nın karısı Hadis nasıl ki düzenin meşrulaştırıcı aparatı olarak iş görüyorsa burada da İshak'ın eski yavuklusu Sultan aynı görevi görüyor... Senaryosundaki bazı unsurları sürprizi fazla bozmamak için anlatmadığım filmin kendi sinema tarihimizde de hatırı sayılır bir yer edineceğini düşünüyorum. Ülkemizde son yıllarda Nuri Bilge Ceylan'ın filmleri dışında heyecan uyandıran filmlere baktığımda Yeşim Ustaoğlu'nun Araf'ı, Emin Alper'in Abluka'sı aklıma ilk gelenlerden biraz daha geçmişe gittiğimde henüz ilk filmiyle heyecan yaratan Özcan Alper'in Sonbahar'ını ansıyorum. Alper, burada Sonbahar'ın da üstüne çıkıyor... 

Alper filmi, 2015 yılında yazmaya başlamış, çıkış noktasının ise öncelikle 7 Haziran-1 Kasım arası ve tabii ki devamında da göz göre katledilen yüzlerce insanımız olduğunu söylüyor. Edebiyatçı Murat Uyurkulak'ın daha sonra senaryoya dahil olduğu büyük bölümü pandemi başlamadan önce çekilen filme dair Alper'in film sonrası söyleşide söyledikleri de değerli. Belki buradaki bazı arkadaşlar rahatsız olacaktır ama sanmayın ki bu kötülük hep aynı yerden gelir, sol dünyaya ait olmanıza rağmen solun içinden de benzer bir örgütlü kötülüğe, linçe maruz kalabilirsiniz. Kuşkusuz ki Alper de dönem dönem bazı linçlere maruz kaldığını belirtti. 

Ve Bir Not: Karanlık Gece, Boğaziçi Film Festivali'nde Ulusal Uzun Metraj Yarışması'nda yarışıyor ama en yakın rakibi olarak görülen Kurak Günler burada niyeyse yok. Hükümete yakınlığıyla bilinen BKSV'nin etkinliğin düzenleyicisi olması Antalya Film Festivali'nde Emin Alper'in genel olarak bugünün Türkiye'sini eleştiren vurgusuna karşın Özcan Alper'in daha makro perspektiften bakıp en az geçmiş 100 yılı eleştirmek gerekir vurgusunun bunda nasıl bir payı vardır? Onu da siz düşünün...  

Yıldız: * * * *

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder