22 Eylül 2019 Pazar

!f İstanbul Yeniden

Bir yıllık aradan sonra Eylül'e kaydırılan bu bağımsız film etkinliği her zamanki dokusuna sadık kalmaktan biraz ötede bir programla izleyicilerin karşına çıktı. İzlediklerim içinde dikkatimi çeken üç film oldu.

Roy Anderson çağdaş sinemanın kayda değer ustalarından biri, İsveçli yaratıcının Venedik'ten En İyi Yönetmen ödülüyle dönen son filmi Om Det Oandliga  (Sonsuzluk Hakkında) yine daha önceki filmlerine benzer bir izlekten hareket ediyor, İsveç'teki farklı insanların hayatlarından tek planlık kesitler sunan yönetmenin kadrajına kimler girmiyor ki; tanrıya inancını kaybeden bir papazdan, çocuklarının mezarında yaşadığına inanan bir ebeveyne, doktora yapan arkadaşının nasıl o noktalara kadar gelebildiğine gıpta eden bir adama, Eylül'ün gelişini bir manzara eşliğinde izleyen çifte ve yolda kalan arabasının başındaki çaresiz adama ve nicelerine...Kuşkusuz resim sanatıyla Bergman'ın oda tiyatrosunun son derece mikro yansımalarının arasında bir yerlerde duran sinema dili, bugün sosyal demokrasinin beşiği olarak anılan İsveç'teki insanların yalnızlıklarına kapsamlı bir bakış atıyor. Refah oranı düştükçe anlatacak hikayeler artar, sanat aslen buradan beslenir diyenlere sanki o kadar da emin olmamak lazım diyor.

Yıldız: * * *

Reygadas'dan Tuhaf Mı Tuhaf Bir Film


Meksika sinemasının Hollywood etkisine girmeyen adlarının başında gelen Carlos Reygadas'ın uzun sayılabilecek bir aradan sonra gerçekleştirdiği Nuestro Tiemposu'nu (Bizim Çağımız) İstanbul Film Festivali'ne beklemiştik doğrusu ama !f'te görmek kısmet oldu. Yönetmen kendi filmografisi içerisinde bile zor olarak görülebilecek bir film yapmış. 3 saate yakın süresi başta olmak üzere, içeriğiyle de zor. Erotik mi demeli acaba? Daha doğru olan erotik kırıntılar barındıran kışkırtıcı yer yer de kasvetli bir film demek galiba. Bir önceki filmi Post Tenebras Lux'ta izleri görülen bir takım cinsel fanteziler daha ileri boyutta karşımıza çıkıyor. Üstelik bu kez Reygadas ve karısı başrolde. Yönetmen kendi fantezilerini mi izleyiciyle paylaşmak istemiş yoksa evlilik kurumuna bir eleştiri mi getirmiş? Belki de sanki son yıllarda yükselişe geçen ve porno kültürünün de tetiklediğini düşündüğüm (eşini başkasıyla sevişirken izlemekten zevk alan) bir insanlık durumuna fütursuzca parmak basmak istemiştir. Bunu yaparken de başta boğalar olmak üzere türlü metaforlara başvurmuş yönetmen ama yine de bana filmin süresi fazla uzun geldi.

Yıldız: * *



Ladj Ly'nin Les Miserables (Sefiller) adlı filmiyse günümüz Fransa'sına ışık tutan bence önemli sayılabilecek bir eser. Ülkeyi yekvücut hale getirdiği söylenebilecek dünya kupası zaferiyle açılan film o takımın belkemiğini oluşturan siyahi göçmenlerin mahallerinde durumun aslında çok farklı olduğunu, akıcı bir senaryo ve bir ilk film için oldukça yetkin sayılabilecek bir sinema diliyle aktarıyor, göçmenler ile üçlü bir polis grubu arasında geçen kedi fare oyununa ülkedeki hıristiyan nüfusu geçmek üzere olan müslüman nüfusun ağırlığı da eklenince film pek çok sorgulamayı beraberinde getiriyor, yönetmen Ly gelecek vaat eden bir isim, filmi nerede noktalayacağını, bazen azın çok demek olduğunu bilen ve Victor Hugo'nun yıllar önce dediği gibi insanları kötülemeden önce onları yetiştirenlere, ülkenin yöneticilerine, özellikle güvenlikçi politikalarına bakmak gerektiğini tekrar hatırlatan. 

Yıldız: * * *

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder