27 Nisan 2019 Cumartesi

Fatih Akın'dan Bir Başka Almanya

Son dönemde İstanbul Film Festivali sayesinde Berlin'de Altın Ayı adayı olmuş birçok filmi izleme şansına sahip oldum. Berlin'deki seçkinin, festivalin uzun tarihindeki en zayıflardan biri olduğu da yazıldı, çizildi. Yine de bazı filmler fazlaca ön plana çıktı ve bunların hiçbiri beni kesinlikle doyurmadı. Oysaki seçkinin belki de en kötüsü olarak lanse edilen iki film; Elisa ve Marcela'nın yanı sıra Der Goldene Handschuh (Altın Eldiven) da önemli bir film... Kuşkusuz zevkler ve renkler çeşitli ama yine de bu kadarına insan hayret ediyor, gerçekten izlediğim bu filmler oradaki eleştirmenlerin izlediği filmler mi? Fatih Akın Duvara Karşı ve Yaşamın Kıyısında gibi oldukça yetkin iki filmden sonra kariyerinde düşüşe geçmiş ve beklenen sıçramayı bir türlü gerçekleştirememişti ve bence hiç şüphe yok yönetmenin son filmi Altın Eldiven bu iki filmin altına yazılabilecek çapta... 1970'li yıllarda Hamburg'ta yaşanmış gerçek bir seri katil hikayesinden yola çıkan yönetmen, genel geçer güzellik algısının oldukça dışında üstelik kambur bir yalnız adamı anlatıyor. Bu adam da pek çok erkek gibi genç ve güzel kadınlarla birlikte olmak istiyor ama hiçbiri ona yüz vermiyor. O da ancak yaşlı ve şişman kadınları eve atabiliyor ama onlara karşı da bir cinsel istek duymuyor, duyamıyor, pek tabii olarak. Bu durum onu öfkelendiriyor ve bu kadınlar bir bir onun kurbanlarına dönüşüyor. Kurbanlarını kesip paketleyip önce evin dışına atıyor ama elbette yakalanma korkusuyla daha sonra evindeki bir köşeye saklıyor. Evet film belli ölçüde rahatsız edici sahnelere sahip, bazı sahneleri de özellikle uzun tutmuş yönetmen ama yine de eleştirmenlerdeki bu muhafazakarlığı anlamak ne mümkün, abartıldığı kadar kan yok, bakmaya dayanılamayacak iğrençlikte sahneler de, yoksa bu gözler neler gördü neler...  Aynı şekilde korkunç derecede kötü bir senaryo da yok, filmin başarılı başrolü Fritz Honka rolündeki Jonas Dassler'den rol çalabilecek kadar olmasa da eli yüzü düzgün bir senaryo bu. Film, siyaset tarihinin her daim laboratuvarı olmuş o büyük kitlelerce sahiplenilen Nazizm tecrübesinin sonrasında geçiyor. Özellikle yaşlı erkeklerin duygusuz, sadist cinsel fantazilerini ortaya döktüğü Altın Eldiven adı verilen barda toplanılıyor diğer yandan genel olarak erkeklerin kadınsızlığı, yaşlı kadınların ise parasızlığı, evsizliğine paralel içkinin gırla gidişi, bir ergenin tuvalette ona selam vermediği için üzerine işemeyi hak gören muhtemelen eski bir Nazi subayı, işinden kovulan ya da istediği işi bulamayan insanlar ve dahası üst katları gerçek anlamıyla leş kokmasına karşın son ana kadar kılını kıpırdatmayan göçmen bir aile bence Akın'ın filmini alelade bir seri katil filmi olmaktan öteye taşıyor, ve seri katilin babasının bir komünist oluşu yine finaldeki manidar yangın sahnesi de üzerinde düşünmeye değmiyor mu sizce sevgili izleyiciler? Pek çok Akın filmi gibi makul bir tempoda ilerleyen ve gişe filmleri dışında pek çok filmi görmüş ve sevmiş insanlar için seyri zor olmaması gereken bir film ve çok çaktırmasa da daha mütevazı ölçekte Michael Haneke'nin Beyaz Bant'ta Nazizmin köklerine bizi götürmesi gibi bu kez küllerine götürüyor Akın ve Almanya'da o kadar yıldan sonra değişen ne oldu diye soruyor? Ve bu soru yabana atılacak gibi değil. 

Yıldız: * * * * 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder