10 Mart 2019 Pazar

Agnés Varda Büyük Bir Yaratıcı

İstanbul'da Agnés Varda'nın çok sayıda filmi 30 Mart'a kadar beyazperdede olacak. Varda'nın Türkiye'de ilk kez bu kadar çok (30'un üzerinde) filminin gösterildiği "Agnés Varda Hakkında Her Şey" adlı etkinlikte Kadıköy Sinematek'in gerçekleştirdiği gösterimler dün (9 Mart) Caddebostan Kültür Merkezi'nde (CKM-Budak) ilk kez sinemaseverlerle buluştu. CKM ayağında gösterilen ilk film 1965 yapımı Le Bonheur'dü (Mutluluk). Yenilenmiş kopyasıyla yakın dönem filmlerini anımsatan, yönetmenin Fransa bayrağının renkleriyle kadın hareketinin morunu da aralara serpiştiği aynı zamanda müzikleri ve sanki romantik akımın bazı ressamlarının elinden çıkmış kadrajlarıyla da seyri gayet haz veren bir deneyim yaşattı. Sıradan bir ailenin yaşamına tanık olurken bir süre sonra yönetmen, toplumsal cinsiyet rollerini de alttan alta işlemeyi ihmal etmiyor. Örneğin evin babası (François) inşa ettiği avcı kulübesine oğlunun girmesine müsaade ederken kızına aynı tavrı göstermiyor ya da başkalarının çocuklarından bahsederken onun şu kadar oğlu şu kadar kızı var derken, kendi çocuklarından birinin kız olduğunu söyleme ihtiyacı duymuyor. Bunun gibi çeşitli ayrıntı diyalogların bütünün içine yedirildiği film François'nın başka bir kadına aşık olmasıyla farklı bir seyir izliyor. Burada benim dikkatimi çeken hususlar François'nın aşık olduğu kadına karşı dürüstlüğü ve yine belli bir aşamadan sonra kendi karısına karşı da aynı dürüstlüğü sergilemesi... Yine bir yüce gönüllülük örneği. Mutluluk paylaştıkça çoğalır diyor François. Bir kalbe iki kadın niye sığamasın ki? Biz de soruyoruz, gerçekten böyle bir şey olabilir mi? Değer yargılarımızı masaya yatırıyor, belki ilk başta François'nın sevgilisi Emilie'ye kızıyoruz. Neden bile bile evli bir adamla birlikte oluyor ama o özgür bir kadın ve duygularının peşinden gidiyor, evli olan için bu sorun değilse onun için neden olsun ki? François'nın eşi Therese de eşini başka biriyle paylaştığı için önce tedirgin olsa da François'nın mutluluğu için karşı çıkmıyor, daha da büyük bir yüce gönüllülük bu ve bu noktada adeta tanrısal bir el devreye giriyor (Varda'nın eli) ve Therese'yi bu dünyadan çekip çıkarıyor. Aile François'nın yeni eşi Emilie'yle birlikte adeta kaldığı yerde yaşamaya devam ediyor.... Varda hiç kuşkusuz kadını, kadının yüreğindeki şefkati,merhameti yüceltiyor, ki Varda'nın kadınlarına saygı duymamak mümkün değil ve önemlisi bunu yaparken toplumsal rolleri içselleştirmiş erkeği de yargılamıyor, suçlamıyor Varda, ve onu da alabildiğine samimi ve duygulu olarak resmediyor. Hiçbir kötünün olmadığı bu filmde yine de kadınlar ikinci plana itilmekten kurtulamıyorlar. Üzerlerine adeta tarihin taşıdığı bir onulmaz yarayı yükleniyorlar. Şayet erkeğin birden çok kadınla beraber olabildiği bir dünyaysa bu, kadın böyle bir ayrıcalığa neden sahip olamasın ki? Başrollerini Jean-Claude Drouot, Marie France Boyer ve Claire Drouot'nun paylaştığı film ince bir duyarlığın ürünü, o Avrupa'nın büyük yönetmenlerinde görebildiğimiz. Varda da kuşkusuz o büyükler arasında.

Yıldız: * * * *

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder