11 Ocak 2014 Cumartesi

Timsah Gözyaşları Bunlar...


Hollywood hegemonyasının karşısında durmaya çalışan sinemalara kısaca ulusal sinemalar deniyor. Bu hegemonyanın karşısında durmak da kolay değil, bugüne kadar bu işi en iyi becerenin Fransa sineması olduğu konusunda çoğunluk hemfikir, ondan sonra da belki İtalya'nın bahsi geçer. Yalnız son 10 yıla baktığımızda Avrupa'dan bu hegemonyanın karşısına dikilmiş bir Romanya sineması gerçeği var. Sinemanın ne kadar hayatın içinden gelirse o denli değerli olduğuna inandıran, Yeni-Gerçekçilik ruhunu 21.yüzyıla taşıyan, tutarlı anlatım dilleriyle sanki hepsi aynı yönetmenin elinden çıkmış hissi veren bir sinema bu. İşte o sinemadan gelen son bir örnek: Pozitia Copulului (Çocuk Pozu). Diğer filmler gibi iki rejim (Komünizm ve Kapitalizm) arasındaki yaşanan dönüşümleri hemen her yerde her zaman yaşanabilecek bir hikaye üzerinden anlatıyor. Annesinden tam olarak kopamayan 30'larındaki bir adamın bir trafik kazasında bir çocuğu öldürmesi sonucu yaşadıkları anlatılıyor. Filmin bir yandan kendi toplumuna bakarken diğer yandan evrensel değerleri yakalayabilmesiyle önemsendiğini düşünüyorum. Annesinin oğluna karşı kurduğu rahatsız edici şefkat bir yanda dursun. Rüşvet, yolsuzluk, üst sınıf kibri, etik, vicdan... hepsi film boyunca derine inilmese bile masaya yatırılıyor. Ana-oğul ilişkisiyle, toplumsal bir yarayı (bireysel olanla sosyolojik olanı) bütünleştirmiş gibi görünüyor. Yalnız ikisine de yeterince değinemiyor gibi bir görüntü çıkıyor. Film aslında sınıfsal olarak ayrışan bir toplumda yukarıda olanların timsah göz yaşlarına tanık ediyor bizleri (anne sayesinde). Bir açıdan İranlı Bir Ayrılık ile de benzerlikleri bulunan film hafif tonlu adli gerilim filmi gibi akıyor. Annenin ve sistemin hukuku rahatlıkla çiğneyebileceği, gerekirse her türlü işbirliğine gidebileceğini gözler önüne seriyor. Annenin oğlunun sevgilisiyle cüretkar sohbeti ve kazada ölen çocuğun ailesinin evinde kendilerinin ne kadar iyi insanlar olduklarını anlatma çabası heyecan veren sahneler olsa da, film aslında çok da yeni bir şey söylemiyor, nispeten bir kaç sahne dışında dişe dokunur sanatsal katkıdan (oyunculuk o da) falan da bahsetmek zorlama olur, bilmem yanılıyor muyum? Berlin'de geçtiğimiz yıl Altın Ayı alan film, ülke tarihinin muhtemelen en iyi filmi olan 4 Ay 3 Hafta 2 Gün'den sonra ülkesinde en çok izlenen yerli yapım olsa da, o filmin yoğun gerilimine de, sarsıcılığına da yaklaşabilmekten uzakta bence.
Bazen düşünüyorum da iyi filmleri tükete tükete benzer filmler daha aşağıda mı gözüküyor acaba diye, bu da bir ihtimal çünkü aynı ülkeler hatta aynı yönetmenler neden bir türlü bir zamanlar yaşattıkları o zevkin doruğunu bir daha yaşatamasınlar ki? Yıldız:* *
İki Not:
1-Filmin adı cenin pozisyonundan geliyor, korunmaya muhtaç insan yavrusu !
2-Çok önemli değil ama filmin henüz başlarında Orhan Pamuk'un da ismi geçiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder