Kuru Otlar Üstüne, Ceylan'ın Merkez-Taşra/Batı-Doğu gerilimi izleğini devam ettirirken bu kez o Doğu'nun ülkenin daha yakıcı gerçeklerine denk düştüğü bir tablo var karşımızda. Kuru Otlar Üstüne, Ceylan'ın ilk kez doğrudan politik konulara temas ettiği bir film olmasının yanı sıra muhteşem bir dramaturjiye sahip, daha ileri gidelim çekinmeden söyleyelim yönetmenin senaryosu en güçlü filmi... O kadar önemli mi bilemem ama uzun süresine rağmen yönetmen Oscarlar'da ikinci kez 'shortlist'e kalırsa şaşırmamalıyız...
Yıllar önce bir Kış Uykusu yazımda şöyle yazmıştım:
...Kasaba’da kasabayı filme alan yönetmen, Mayıs Sıkıntısı’nda kamerasıyla kasabayı görünür kılan
yönetmeni filme alır. Uzak’ta ise aynı yönetmenin İstanbul’daki yaşamını gözler
önüne serer. Bu şekilde yönetmen filmlerinde kendini görünür kılmanın yollarını
aramaktadır. Kış Uykusu yönetmenin daha önceki filmlerinde yapmak
istediğini –sadece bir yönetmenin günlerinin nasıl geçtiğini anlatmaya çalışmaktan– ileri taşır. Yönetmen Kış Uykusu’nu, yönetmenin filmlerini nasıl tasarladığını
gösteren bir filme dönüştürür...
Ahlat Ağacı hakkında yazdığım yazıların birindeyse şöyle demiştim.
...Kış Uykusu için yönetmenin kendine dair, filmlerini nasıl tasarladığına dair bir film yapıyor demiştim ve neredeyse afişler üzerine bir filmdi ya Kış Uykusu... ...gereksiz (?) derecede bu kadar afişi daha önce göremediğinizden ötürü şimdi gözünüze gözüne sokuyorum ki, benim nasıl afişler tasarlayan biri olduğumu artık görün diye yapıyor olabilir mi?
Aynı filme ilişkin başka bir yazıda ise şöyle:
İşte Ceylan sinemasında izleri Mayıs Sıkıntısı'na kadar giden bu anlatım yöntemini üst-kurmaca olarak adlandırabiliriz... Elbette yönetmen Kış Uykusu'nda topu izleyiciye biraz fazlaca atıyor, onun film karşısında alabildiğine etken olmasını istiyordu, gerekirse defalarca izlemesini gerektirecek kadar... ...Ahlat Ağacı bu bakımdan daha izleyici dostu bir film. İzleyicinin bir üst-kurmaca içinde olduğunu anlaması için daha açık donelere sahip...
Tekrar Kuru Otlar Üstüne'ye dönersek bizim izlediğimiz filmintek başrolü olarak adlandırdığım ressam ve aynı zamanda fotoğrafçı yönü de olan Samet'in Doğu'nun ücra bir köşesinde tayini öncesi son okul sezonunda yaşadıklarını bize aktarması aslında izlediğimiz onun anlattığı, anlatmak istediğinden ibaret yani izlediğimiz Samet'in kurgusu. Sonuçta film zaten bir noktadan sonra Samet'in üst-sesine dönüşerek yine bir üstkurmaca içinde olduğumuzu ifşa ediyor. Bunu yapmadan önce de Samet evdeki kapıdan çıkıp aslında bir film seti içinde olduğumuzu açıkça ifşa ediyor. Ve böylece Samet ve Nuray arasında yaşananların dahi Samet'in kurgusundan ibaret olabileceğini düşünmek mümkün. Film Samet'in fotoğraf çektiği anlardan sonra bazı insan fotoğraflarını perdeye taşıyor. Oldukça hoş fotoğraflar bunlar. Filmdeki fotoğrafların benzerlerini şu an İstanbul Modern'de devam etmekte olan Nuri Bilge Ceylan: Başka Bir Yerde sergisinde de görmek mümkün. Yine bu fotoğraflarda dikkat çekici bir ortaklık var. Karakterlerin hepsi kadraja bakıyor ve İstanbul Modern'deki bu fotoğrafların yanındaki bir açıklamada Ceylan'ın fotoğraflarında özellikle kadrajla göz temasına önem verdiği yazılmış. Karakterlerin fotoğrafa alındığını bilsin istiyor sanatçı, bir tür fotoğrafın gerçekçiliğini kırmaya yönelik bir hamle bu da ve bu yaklaşım filme sirayet etmiş, örneğin filmin dikkat çekici çocuk karakteri Sevim de filmin final sahnesinde uzun uzun kameraya bakıyor (Samet'in gözüne ya da), işte size bir self-reflexive hamle daha, gözlerden kaçsa da... Ve Sevim karakterinden bahsedince filmin oyuncu ve oyuncu yönetimine de ayrı bir parantez açmak durumundayım. Tüm oyuncular mükemmel performanslar gösterirken Sevim karakteri de sinemamızın en iyi çocuk-teenager kompozisyonlarından birini çiziyor. Benim Michael Haneke'nin Beyaz Bant'ından bu yana gördüğüm en mükemmel çocuk oyuncu kompozisyonu bile olabilir. Film, politik olduğu kadar Ceylan'ın varoluşçu bakışıyla bütünleniyor ve bir insan doğasını anlama-anlamlandırma çabası içine giriyor. Bu bağlamda not alınması gereken pek çok diyalog var, Samet'in o kadar sınavı bu insanlarla uğraşmak için mi geçtik ya da Veteriner Vahit'in (Yüksel Aksu) ben onun danasını iyileştirdim, o benim köpeğimi vurdu? Neden, çünkü insan gibi birçok ilginç diyalog var filmde. Mizah düzeyi de çok güçlü bir film. Birkaç kez kahkaha attığım sahneler var. Son olarak Kuru Otlar Üstüne'nin Kış Uykusu ile beraber yönetmenin en iyi 2 filminden biri olduğu kanaatindeyim ancak diyalogları bir kenara bırakırsak görsel ayrıntılarına Kış Uykusu ölçüsünde dikkat kesilmesi gereken bir yanı olmadığını sanıyorum ve bu anlamda daha izleyici dostu denilebilir. Bu izleyici dostu olma durumu yönetmenin sinemasında İklimler'den bu yana giderek artan bir tempoyla da ilişkili aslında, Kuru Otlar Üstüne'nin ortalama plan süresini şu an ölçme şansımız olmasa da yönetmenin hızlı filmlerinden biri olduğu açık (belki akıcı diyaloglarının da katkısıyla) çünkü gerçekten 3 saat 17 dakikalık süresini hissettirmiyor, Kış Uykusu'ndan dahi daha kısa sürede bitti hissi geçti bana. Mesela saniye bazında İklimler'in ortalama plan uzunluğu 29.03, Üç Maymun 25.62, Bir Zamanlar Anadolu'da 19.80, Kış Uykusu 11.98, Ahlat Ağacı 11.21. Görsel ayrıntıların Kış Uykusu ölçeğinde önemli olmayabileceğini ifade ettik ama dikkat çeken bazı ayrıntılar da var, mesela onlardan biri filmin hangi yılda geçtiğini bilmiyoruz. Nuray'ın arkadaş çevresinin Ankara'da oluşuna ithafen Ankara'daki 10 Ekim 2015 gar patlamasında bacağını kaybettiği düşünülüyor, o dönem Diyarbakır, Suruç ve Ankara'da Kürt hareketi ve Kürt hareketiyle dayanışma içinde olan sol gruplara yönelik 3 bombalı saldırı gerçekleştiğini biliyoruz. Mesela Samet filmin bir yerinde televizyonu açıp kısa süreliğine 2013 yılındaki Galatasaray ve Real Madrid arasında gerçekleşen Şampiyonlar Ligi maçını izliyor. Yönetmen bizi o günlere ışınlıyor yani. Bu maçı izlemesi elbette tesadüf değildir. Benim o sevdiğim sinema kuramcısı Jean Mitry'nin sözündeki gibi: Sanatta tesadüflere yer yoktur, eğer kimilerinin dediği gibi sanat yapıtı biraz da tesadüfün kızıysa sanatçı tesadüfün ta kendisidir. Peki bu maçların (2013'te Galatasaray Real Madrid ile 4 maç oynadı) oynandığı günlerde Türkiye'de neler oluyordu: Çözüm süreci başlamıştı.
Hamiş
Filmin bazı sahneleriyle aklıma getirdiği başka filmler
Beyaz Bant (Michael Haneke) - Çocuk otorite karşısında
İki Dil Bir Bavul (Orhan Eskiköy-Özgür Doğan) - Kürt coğrafyasında sınıf öğretmenliği
Okul Tıraşı (Ferit Karahan) - Geri kalmış taşra okulları
Kırık Bir Aşk Hikayesi (Ömer Kavur) - Resim öğretmeni karakterin varoluş sancıları
Pas ve Kemik (Jacques Audiard) - Bacağı olmayan kadın karakter (Marion Cotillard) ve onunla sevişen adam.
Bu blog dışında yararlanılan kaynaklar
Kesova, E. (2018). Kış Uykusu Filminde Türk Aydını İmgesi. TRT Akademi, 3 (5), 164-185.
Özyazıcı, K. (2020). Nuri Bilge Ceylan ve Yavaş Sinema, Sinecine: Sinema Araştırmaları Dergisi, 11 (2), 193-225. DOI: 10.32001/sinecine. 776492
Yıldız: * * * * *
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder