10 Ağustos 2018 Cuma

Sinemamızın En İyi Aşk Filmlerinden

Rahatlıkla sinemamızın başyapıtları arasında gösterilebilecek Ömer Kavur imzalı 'Kırık Bir Aşk Hikayesi', Başka Sinema sayesinde İstanbul'da vizyona girdi. Ama tahminimce hiçbir eleştirmen arkadaşım film hakkında yazmayacak.


Aşkın insanevladının yeryüzünde yakalayabileceği en yüce duygu olduğunu çok kere belirtenlerdenim, gücüm elverdiğince de belirteceğim. Aşkın anlatılmaya belki de en çok ihtiyaç duyduğu zamanlardan geçiyoruz. Tüm ilişki biçimleri gibi aşkın da kar-zarar şirket mantığında işlendiği korkunç zamanlar bunlar... Daha önceleri çok mu farklıydı, bilemiyorum çünkü tanıklığım yok ama bana hep kötüye gidiyormuşuz gibi geliyor. Belki de benim vesvesem... Tüm aradığımız, aramamız gereken, çıkarsızca birbirini seven, birbiriyle pek çok şeyi paylaşmaktan mutlu olan ve sevdiğini mutlu etmekten mutlu olan insanlar olabilmek. Yoksa bana şunu vaat edersen seninle evlenirim, bir diğeri daha fazlasını vaat ederse ona gidebilirimin adı aşk değildir. Aynı şekilde bir kadını sadece göğüs, kalça vesaireden ibaret görmek de. Yoksa tam 13 yıl önce hayatımda ilk aşık olduğum kadının çarpık bacaklarının bana dünyanın en güzel bacakları olarak görünmüş olmasını nasıl açıklayabilirim... Neyse ki bütün bu anlatmaya çalıştıklarımı benden daha etkili yapan eserler var, aman var olmaya da devam etsin. Örneğin edebiyatta Kürk Mantolu Madonna daha bestseller olmadığı zamanlarda, 2007 yazında okuduğumda yaşadığım duygusal yoğunluğu unutamam. Son 5 sayfasında salya sümük ağlamış, daha sonra romanı birkaç kez, son sayfalarını belki onlarca kez okumuş ve her seferinde ilki kadar olmasa dahi gözlerimin sulandığını kalbimin farklı çarptığını hissetmiştim ve geçen yıl Zorlu PSM'de romanın tiyatro uyarlamasını izlediğimde de çok benzer duygularla ayrılmış, son dakikalarında yine ağlamıştım. Bu vesileyle romanı uyarlayan-yöneten Engin Alkan'ı ve başta Tuba Ünsal, Menderes Samancılar, Alper Saldıran, Sercan Badur olmak üzere tüm oyuncuları tebrik edelim. Kürk Mantolu Madonna bana göre ülkemizde aşkı etkili biçimde anlatan romanların başında geliyorsa Kırık Bir Aşk Hikayesi de aşkı etkili biçimde anlatan filmlerin başında geliyor işte. Keşke Başka Sinema denen pek güzel platform yıllar önce ortaya çıkmış olsaydı da Kırık Bir Aşk Hikayesi'ni de ilk kez sinemada izlemiş olsaydım. Ama olsun muhakkak ilk kez sinemada izleyen birileri olacaktır. En azından bana şu yazıyı yazdıran da filmin sinemada gösterilmesi değil mi zaten? Bu vesileyle birileri sinemada izledi, bir kısım insan da böyle bir filmin varlığından haberdar oldu, belki olacak ve izleyecek... Sinemamızın en önemli birkaç auteur yönetmeninden Ömer Kavur'un ilk dönem filmlerinden olan Kırık Bir Aşk Hikayesi; Gizli Yüz, Akrebin Yolculuğu, Karşılaşma hatta Anayurt Oteli gibi soğuk-mesafeli, varoluşçu ve belli ölçüde fantastik üslubunu henüz olgunlaştırmadığı, daha bir Yeşilçam'ın kıyısında gezindiği dönemden ama o sinemanın görüp görebileceği belki de en içtenci yaklaşımla kotarılmış bir film. Aynı zamanda yönetmenin 1980 darbesi sonrası ilk filmi. Filmde darbenin konusu edilmese dahi, darbe sonrası ruhunun filme sirayet ettiği ve filmin büyüklüğünün biraz da buradan geldiği rivayet edilir. Sinemasını edebiyattan destek alarak şekillendiren yönetmenin Selim İleri ile birlikte kaleme aldıkları film bir Ege kasabasında geçiyor (Ayvalık'ta). Kente gelen yeni lise öğretmeni Aysel (Hümeyra) ve işleri kötüye gittiği için bir fabrikatörün kızıyla evlendirilmek istenen yakışıklı Fuat'ın (Kadir İnanır) tam da bir düğün arefesinde istemsiz yakınlaşması konu ediliyor. E aşk biraz da böyle bir şey değil midir zaten, en olmadık zamanda karşımıza çıkan. Ancak salt bir aşk filminin ötesinde mekanikleşmiş, duygusuz haliyle taşra insanı ve onun diğerleri üzerinde yarattığı mahalle baskısını bir bütün olarak ele alışıyla zenginleşiyor. Her şeyin paraya indirgendiği ve bunun yanında insan merkezli olmayan bir ahlak anlayışının doğurduğu mutsuzluğu olması gereken diye kodlayan bir coğrafyada insanların sevmediği insanlarla evlenmeye zorlandığı ve bu duruma direnmeye çalışan iki insanın hikayesi çok güzel yazılmış ve oynanmış ve bence kof melodramlara değil de daha fazlasına duygulanacak insanları hüngür hüngür ağlatacak türden... Mesela ikilinin aşklarının ete bürünmesinin simgesi denebilecek bir kanarya var filmde. Yıllar sonra filmin finalinde ikilinin bir dinlenme tesisinde karşılaşması ve Aysel'in 'sarı kanat öldü...' demesi ve bizde hissetirdikleri anca büyük sanat eserlerinin başarabileceği olgunlukta ve bunun gibi yüreğimizden vuran, tek başına o kadar anlam ifade etmezken filmin içinde anlam kazanan başka cümleler de var. Fuat'ın dediği 'mutluluk yanımızdan gelip geçti...' veya Aysel'in dediği 'hiçbir şey söyleme, çok güzel ve çok acıydı, hepsi...' gibi. Yine filmin ilk yarısında gözüken resim öğretmeni Bedri'nin (Kamran Usluer) filmdeki varlığı ve tepkilerinin Kavur'un varoluşçu yaklaşımının ta o zamanlarda dahi filmlerinde kendini hissettirdiğinin bir kanıtı. Filmin en önemli artılarından biri de kesinlikle Cahit Berkay'ın müziği.

Yıldız: * * * *