13 Aralık 2018 Perşembe

Yılın En İyi Filmleri

Bu yıl içerisinde sinema salonunda izleyebildiğim filmlerden (klasikler hariç) 20 filmlik bir beğeni listesi oluşturdum. Her zamanki gibi işin tabiatına uygun olsun diye 1'den 20'ye sıralı bir liste yapacaktım. Ancak sıralamayı yaparken sanıyorum ki ilk kez bu kadar zorlandım, o yüzden de içim elvermedi ve 20 filmi 1'den 20'ye sıralayacağıma 10'arlı iki grup yaptım. Sonuçta sinema açısından o kadar da doyurucu bir yıl geçirmedik (2016 misali), bir başyapıt izlemedik örneğin ama yine de birbirinden çok farklı lezzetler damıtan örneklerle dolu en azından geçen yıldan daha doyurucu bir yıl geçirdiğimizi düşünüyorum.

                  İlk 10'lu Grup

Kalpteki Bıçak / Yann Gonzales

Ahlat Ağacı / Nuri Bilge Ceylan

Sevgisiz / Andrey Zvyagintsev

Leto / Kirill Serebrennikov

Kısmet Sevgilim: İlk Şarkı / Abdellatif Kechiche

Transit / Christian Petzold

Kül En Saf Beyazdır / Jia Zhangke

Climax / Gaspar Noe

Jack'in Yaptığı Ev / Lars von Trier

Asako 1-2 / Ryusuke Hamaguchi


Bir 10'lu Grup Daha

Dua / Cedric Kahn

Üç Tepe / Jan Zabeil

BlackkKlansman / Spike Lee

Vision / Naomi Kawase

Çifte Hayatlar / Olivier Assayas

İnatçı Bir Adam / Mohammad Rasoulof

Deniz Kıyısındaki Ev / Robert Guediguain

Western / Valeske Grisebach 

Bizim İçin Şampiyon / Ahmet Katıksız

Canavar / Michael Pearce


Hamiş:

Listeye alma konusunda düşündüğüm ama almamaya karar verdiğim iki filmi de paylaşayım. Birincisi Xavier Legrand'ın Velayeti'ydi. Diğeri ise Pawel Pawlikowski'nin Soğuk Savaş'ı. Soğuk Savaş'ı Başka Çarşamba kapsamında daha yeni izledim ve listeye maalesef alamadım ama bana kalırsa yönetmenin bir önceki filmi Ida ile olduğu gibi (ki onu da sevdiğim söylenemez) yine Oscar'a aday olması güçlü ihtimal.

8 Aralık 2018 Cumartesi

En Dış Kulvardan Bold Pilot Geliyor

Ben sinemadan önceleri hatta çok önceleri neye tutkundum derseniz, önce futbol olabilir mi diye şöyle bir düşünürüm ama sonra at yarışı derim. Bugün beğendiğim bir film çıktığında nasıl ki hemen kim ne yazmış diye gazete sayfalarını karıştırıyorsam ya da artık internete giriyorsam nasıl ki özellikle Cannes döneminde gün be gün filmlere ilişkin kim ne yazmış diye heyecanla bilgisayarın başına geçiyor, yıldız tablolarını inceliyor sonra ödül törenini bekliyorsam 90'ların ikinci yarısında, tam olarak 1996 yazından itibaren okumayı yeni sökmüş bir çocuk olarak yarışlardan önce kim ne yazmış diye gazeteleri karıştırmaktan büyük zevk duyardım. Milliyet'ten Afşin Yakuboğlu, Sabah'tan Reşat Köstem'in yorumlarını beğenirdim. Diğer yandan o dönemlerde saman kağıdına basılan Yarış Gazetesi adında bir bülten ise bir gün sonranın yarışacak at gruplarını verirdi. Sabırsızlıkla bir gün önceden sabah ilk iş o gazeteyi satın almışlığım da çoktur. Kendimce yarının bültenini boş saman kağıdına ben de yapar eğlenirdim. Sonra küçük kuponlar yapardım ganyan bayiine yatırılmasa bile kenarda dururdu, sonra yarışlar başlardı ve ben altını ganyanı tutturabilecek miyim diye beklerdim. Üç kez tutturmuşluğum da vardı, o çocuk halimle. Elbette bu tutkumun temelinde en nihayetinde orta sınıf bir esnaf çocuğu olmam gibi faktörler de olabilir. Ancak o günlerde benzer akranlarımın birçoğundan daha büyük bir tutku duyduğumu çok iyi anımsıyorum. Koca koca adamlar kupon yaparken bana danışıyorlar, el kadar çocuk ne bilir diyen de böyle dediğine bin pişman oluyordu. Düşünün işte. Bu tutkum 90'lı yılların ikinci yarısıyla sınırlı kaldı tabii, sonra büyüdük, içine girdiğim ortamlar değişti. Tutkularım form değiştirdi, önce edebiyat biraz da siyaset hemen ardındansa sinema gibi tutkular edindim. Yıllar önce amcalarının atlara ilişkin yazdıklarını okuyup okuyup onlar gibi bir şeyler yazmaya çalışan çocuk gitti, başka amcaların sinema filmlerine ilişkin yazdıklarını okuyup okuyup onlar gibi bir şeyler yazmaya çalışan çocuk geldi ve bu blogu açtı, 2011 yılında. Ama çocukluğunun at yarışı tutkusuyla bugünkü daha olgun yaşamının sinema tutkusundaki o benzer tadı da unutmadı. Eleştiriler, analizler, puan tabloları, listeler, ödüller vs. Her ikisinin de olmazsa olmazı değil midir? Kuşkusuz ki her zevk hitap ettiği kişi için değerlidir. Sinema, entelektüel, gelişkin bir zevk olabilme şansına sahip bir alan, bir sanat dalı çünkü. At yarışı da bir spor sonuçta, her ne kadar bahis fazlaca ön planda gibi gözükse de. Ben bugün nasıl bazı filmleri hayatımın baş köşesine koyuyorsam o gün de bazı atları hayatımın baş köşesine koyuyordum. Mirhat vardı mesela izlediğim tüm yarışları kazanmıştı, yirmiye yakın yarışını canlı izlediğimi hatırlıyorum ve bir süre sonra altılı ganyandan çıkarılıp, diğer atlara haksızlık oluyor diye sadece 1.koşuda yarışır olmuştu. Esrarengiz biçimde de erken yaşta hayatını kaybetmişti, yine başarılı diğer bir at Yavuzhan'dı, onun son dönemlerine denk geldiğimden artık eskisi kadar yarışları kazanamadığını hatırlıyorum. Bu atlar Arap atıydı ve kendileri gibi Arap atlarıyla yarışırlardı çünkü Arap atları İngilizlere göre daha düşük tempolu olurdu. İngilizlerde ise çok sayıda at vardı beni etkileyen ama bir tanesi vardı ki onun yeri bambaşkaydı. O dönem oldukça iyi sayılabilecek İngiliz atlarıyla (Airman, Damista, Fair Tail gibi) yarıştığında bile yanına at yazılmazdı. Bu durum beni çok etkilerdi, o kadar başarılı atlardan çok daha başarılı bir at. Ve hep son düzlükteki sprintleriyle farkını ortaya koyuyordu. Onun adı Bold Pilot'dı. Hala kırılamayan rekoru gerçekleştirdiği Gazi Koşusu'nu canlı izlemiştim ve hayatımda izlediğim en muhteşem yarışlardan biri olan Enternasyonel Koşu'daki Almanların en önemli atlarından Galtee'yle yüzlerce metre kafa kafaya mücadelesini de yine canlı izlemiştim. O yarıştaki o heyecan, o mücadele ruhu, çocukluğumun unutulmaz anları içinde kendine yer etmişti. Bold Pilot bizi kazanmaya o kadar alıştırmıştı ki son düzlükte yeterince güçlü atağa kalkamayıp kaybettiği bir yarışta televizyonun karşısında neredesin Bold Pilot diye diye kahrolduğumu bilirim. İşte benim çocukluğumun unutulmaz figürlerinden bu kapkara güzel mi güzel atın hikayesi filme dönüştü. Bizim İçin Şampiyon adlı film Bold Pilot'un
yarış serüveni ve olmazsa olmaz jokeyi Halis Karataş ve atın sahibi Özdemir Atman'ın kızı Begüm Atman arasında alevlenen aşka koşut biçimde işleniyor. Bu arada Begüm Atman'ın yakalandığı talihsiz hastalık üzerinde biraz fazlaca durulmuş. Aslında Bold Pilot'un son metrelerdeki atağıyla kazandığı onlarca yarış, ha bu sefer kaybetti derken yine kazanması ile Begüm Atman'ın ha bu sefer kaybetti derken hastalığı yenmesi arasında bir paralellik kurulmaya çalışıldığını söylemek mümkün. Bir de çok haklı bir mottosu var filmin: ''Şampiyon olmak bir gün kaybedeceğini bile bile koşmak demektir'' şeklinde. Bold Pilot hem en yakınındakilere hem de ülke insanına yaşama sevinci veren saygı duyulası bir figür. O dönemleri yaşayan biri olarak söyleyebilirim ki gerçekten de öyleydi. O zamanlar hiçbir bilgimiz olmayan Begüm Atman'ın hastalığı ve Halis Karataş ile yakınlaşması filmin dramatik gücünü arttıracak muhteşem bir malzeme olmuş, Yeşilçam'ın yıllarca arayıp da bulamayacağı türden. Oyunculukların ayrı ayrı oldukça başarılı olduğu özellikle Begüm Atman rolündeki Farah Zeynep Abdullah'ın döktürdüğü filmin at yarışı sahneleri de son derece ustalıklı. Yıllar önceki gerçekten yaşanmış yarışların neredeyse birebir aynısını canlandırmışlar. Nasıl başarılmış, vallahi bravo! Bunun dışında evet film ikinci yarıda melodramatik ögelerin gazına fazlaca basıyor, hatta benzer gerekçelerle geçen aylarda yerdiğim Alfonso Cuaron'un Roma'sından daha fazla ve daha yoğun olarak yapıyor bunu. Ama en azından kimse filmden derin anlamlar çıkarmaya çalışmıyor. Roma'nın belki düşük tempolu sahnelerine aldanıp yaptıkları gibi Bizim İçin Şampiyon'u sinema tarihinin baş köşesine koymaya kalkmıyorlar. Bizim İçin Şampiyon, açıkça ben ana akım bir filmim diyor, yapabileceğim kadar gişe yapmalıyım çünkü başka bir kazancım yok, Venedik'in pek Hollywoodsever ve Netflixsever seçicilerini etkileyemem, Oscar'a aday olması banko bir film de değilim ve sonuçta elindeki malzemeyi de bu hedef doğrultusunda optimal olarak kullanıyor. Kimin itirazı olabilir? Üstelik bir adamın çocukluk anılarından ibaret de değil anlattıkları, zamanında bu ülke insanını belli ölçüde bütünleştirmiş ama bugün herkesin o kadar da çok tanımadığı bir at üzerinden yüreğimize dokunmaya çalışıyor ve başarıyor da. Şahsen, Bizim İçin Şampiyon'un Çağan Irmak'ın Dedemin İnsanları'ndan bugüne yapılmış en kaliteli gişe filmlerimizden biri olduğunu söyleyebilirim. Filmin en çok hoşuma giden yanlarından biri de filmin sonunda film boyunca izlediğimiz yarışlardan en önemli ikisinin görüntülerini kısaca görmemiz ve Halis Karataş ile Begüm Atman'ın hayatına dair görsel ve yazılı bazı bilgilerin verilmesi oldu. Böylece kurgunun yapaylığından çıkıp gerçeğin yakıcılığını daha da derinden hissettik diye düşünüyorum.

Bir de son bir not ekleyelim. Filmde Bold Pilot'ı canlandıran atlardan biri oğlu Ganesh imiş.

Yıldız: * * *