15 Ağustos 2017 Salı

Personal Shopper İzleyiciye Saygısı Olmayan Bir Atmosfer Filmi

Sanki biraz da Türkçe çevirisinden (Hayalet Hikayesi) dolayı daha çok salonda gösterilme ve gişe yapabilme ihtimali Başka Sinema yerine genel dağıtıma almıştı onu ve gösterim tarihi 3 kez ertelendikten sonra Temmuz'da izleyicisiyle buluşabilen Personal Shopper'ın özellikleri beklenmedik biçimde Cannes'da bu filmden 3 yıl önce aynı ödülü kazanan Heli'yi hatırlattı bana. Heli burada çok daha olumlu olarak anılacak, yanlış anlaşılmasın.


Bazı filmler bulmaca gibidir, hatta bazen izleyiciye saygısı dahi yoktur. Yönetmen ben deneysel bir şeyler yaptım anlayan anlasın, bana ne der. Siz aklınızı zorlarsınız ve bu bulmacayı çözmeye çalışırsınız ama bulmaca o kadar girift ya da uçucu bir yapıya sahiptir ki ne yaparsanız yapın tutarlı bir bütüne ulaşamazsınız. Adeta anlaşılmaz olmak için yapılmıştır. Geçtiğimiz yılın Cannes'ında yönetmeni Olivier Assayas'a yarım bir mizansen ödülü getiren Personal Shopper da rahatlıkla bu filmler arasında görülebilir. Atilla Dorsay bu filmler için 'ukala' kelimesini kullanıyor, her zaman olmasa da en azından bu film için haklılık payı olduğu kanaatindeyim. Kristen Stewart'ın başrolünde olduğu karakter bir yandan zengin bir kadına alışveriş danışmanlığı yapıyor diğer yandan yeni ölmüş ikizinin hayaletinden işaretler bekliyor, filmin ağırlığı bu işaretin gelip gelmediği, telefondan rahatsız edenin kardeşi ya da bir başkası olup olmadığı üzerine. Yönetmen çoğu zaman atmosfer peşinde, yer yer korku-gerilim filmi sonlara doğru polisiye gizemi içinde gezinen belli ölçüde merak uyandıran ve yönetmeninin mizansen kurma ustalığını çeşitli sahnelerde hissettiren bir film olmakla beraber filme dair ne yorum yaparsanız yapın zorlama kaçıyor, tam olarak ikna olamıyorsunuz. Hele danışmanlık yaptığı zengin-çekici kadına yapılan bir suikast ve katilin kim olduğunu sezdiğimiz bir sahne var ki (kadının sevgilisi) filmin kilidi burası ve başkarakterin kadını sembolik düzlemde öldürüp sevgilisine sahip olma hayaliymiş tüm izlediğimiz, kardeşinin hayal-eti de bu hayalci kişiliğin bir dışa vurumu olsun deseniz kimse itiraz edemez herhalde size ama çok zorlama bir yorum olur bu. Keza iletişim teknolojilerinin karşımızdaki insanın fiziksel yokluğuna rağmen bizleri bir araya getirdiği günümüzde aslında hayaletlerle konuştuğumuz metaforu da aynen zorlama, ki filmin özünün bu olduğu çokça yazılmış.
Cannes'da aynı ödülü 2013 yılında kazanan Heli, o da bulmaca gibiydi ama film bittiğinde içerisindeki tuhaflıkları aklımızı biraz yorunca bir yere oturtabildiğimiz bir yapıya da sahipti. Şöyle ki; önce cinsel isteği yerinde bir abiyi yeterince gösteriyor, sonra bu abinin kız kardeşini kaçıran bir uyuşturucu karteli ortaya çıkıyor. Abi kardeşinin kartelin elinde olduğu bu süreçte cinsel isteğini kaybediyor ve daha önce eşiyle sevişirken problem yaşamayan abinin artık aynı başarıyı sağlayamadığını görüyoruz, tabii pek anlam veremiyoruz izlerken, sonra kız kardeşini kurtarmak için polise gidiyor ama ne hikmetse polisin bu konuda ona yardımcı olamayacağını anlıyoruz, başka bir sahnede bu kartellerin devletin üniformasını giydiğini de akılda tutuyoruz yine ve abiye yardımcı olamayan kadın polis tuhaf biçimde onu eve bırakırken göğüslerini ikram ediyor. Neyse en sonunda kız kartellerin elinden kurtuluyor ve abi eşiyle sorunsuz biçimde sevişmeye yeniden başlıyor, cinsel isteği yerine geliyor tekrar. Ama o son sahnede eve geri gelmiş kız kardeşin karnının belirgin biçimde şiş olduğunu, kartellerin elinde hamile bırakıldığını öğreniyoruz ve film orada bitiyor. Alın size bulmacanın hası. Devlet kartelle işbirliği içinde olduğundan abiye yardım edemiyor ve kartelin elindeki kız kardeşin tecavüze uğradığını biliyor, abi de bunu biliyor ve o yüzden kız kardeşinin başka erkeklerin cinsel saldırısına uğradığını düşündüğünde psikolojik olarak bundan etkilenip cinsel gücünü kaybediyor, kız kardeşin kartelden birileriyle cinsel ilişkiye girerken bunu engellemesi gereken ama devletin kartel ile işbirliğinden dolayı bunu yapamayan kadın polis, onlar kız kardeşini kirletiyorsa sen de beni kirlet başka şekilde ödeşme şansımız yok diyor aslında. Aynı ödülü farklı yıllarda almış iki bulmaca-film ama Heli'ye yaptığım yoruma bırakın karşı çıkmayı filmi dikkatle izleyen hiç kimse bu yorumda en ufak bir zorlama bile bulamaz. Film bittiğinde aklımızı zorladığımızda parçalar birleşiyor, her parça bütün içinde tutarlı. Keşke Assayas da bir bulmaca-filmdeki mizansen ustalığını atmosfer yaratmaktan ibaret sanmasaydı, bu ustalığın Amat Escalante'nin filmindeki gibi sağlam bir senaryoyla desteklendiğinde anlam kazanabildiğini görseydi.