8 Eylül 2016 Perşembe

Sinemada Nitelikli Gerilim Görmek İsteyenlere

Bazı filmler vardır. İzlediğiniz süre boyunca bir an bile sıkılmazsınız, sizi alır götürür ve film bittiğinde iyi bir film izledim hissiyatına sahip olursunuz ama çok değil, birkaç saat sonra çok da bir şey kalmamıştır filmden geriye. Mesela Gravity benim için öyle bir filmdi. Salondan çıkana kadar güzeldi. Ya sonra?

İşte o klasmandaki filmlerden biri daha Latin kökenli Fede Alvares'in yönetmenliğini gerçekleştirdiği Don't Breathe (Nefesini Tut). Biri kadın üç genç evlere girip hırsızlık yapmaktadırlar. Yeni buldukları iş, savaşta görme yetisini kaybetmiş eski bir askerin evine girmektir. Görünüşte çok kolay bir hırsızlık olacaktır bu. Terkedilmiş Detroit'te bir tek komşusu yok bu adamın etrafta polis de yok, üstelik adam kör. Gelgelim işler hiç de öyle gitmez. Adam adeta yarasa gibidir ve diğer duyularını çok iyi kullanır, evini de iyi tanır.

Adamın elindeki büyükçe para kızını arabayla ezmiş bir kadının babasının ona ödediği tazminatın parasıdır ama o bu tazminatla yetinmez ve kaybettiği kızını olmasa bile ona yeni bir çocuk getirecek zekice bir planı da evinin sığınağında tasarlamıştır. Bunu da filmin ikinci yarısında öğreniriz.

Film bizi hırsızların sıkışmışlığı üzerine onların tarafını tutmaya itse de suç-suçlu, herkes mi suçlu yoksa hiçbiri mi gibi Dostoyevskiyen tartışmalara kapı açıyor aslında, elbette ticari-tür filminden beklendiği ölçüde oldukça yüzeysel olarak çünkü filmin asıl derdi bunlar değil.

Filmin asıl derdi izleyicisini alabildiğine germek, filmin adına da atıfta bulunurcasına film karakterleri gibi nefessiz bırakmak. Doğrusu bu işi gayet iyi başarıyor. Sonlara doğru ha bitti ha bitecek desek de sanki bir türlü bitmeyen ama bir an bile dağılmayan ustalıklı bir senaryo ve en az o kadar iyi mizansen tasarımıyla büyük zevk veriyor. 

Ben tür filmlerini sevmem (gerilimi kısmen dışarıda tutabiliriz). Tarkovski gibi özellikle Haneke gibi (konumuz da gerilim olduğundan) tür sinemasının kodlarını çok daha büyük dertleri anlatmak için kullanan yönetmenlerin sinemasını yeğlerim ama tür sinemasını sevenler için de Nefesini Tut'un biçilmiş kaftan olduğu bir gerçek.

Evet bu yazıyı yazarken izlerken güzel gerildik de şimdi ne kaldı geriye desem bile yine de inkar edemeyeceğim, ben beğendim sanırım. Şöyle bir baktım da özellikle Avrupa'nın kadim festivallerinde yer almamış beğendiğim hangi filmler var. Alfredson'un Gir Kanıma'sı ve Cuaron'un Gravity'si aklıma geliyor ama onların bir biçimde Avrupa festivalleriyle irtibatı vardı. Nefesini Tut benim için de bir ilk sanırım.*

Yıldız: * * *

* Filmin  IMDb verisi henüz bir festivale katılımını kayda geçmemiş. Bir festival filmi değil, tipik bir ticari film olarak pazara girdiği görüntüsü var.