6 Kasım 2012 Salı

Türkiye'de Sanat Sineması Yapanlar Önümüzdeki Yıllardan Umutlu *

Dorian Jones
Türkiye'nin sineması taptaze yönetmenleriyle önemli bir süreçten geçiyor. Ülkede Fransa'yı hariç tutarsak herhangi bir Avrupa ülkesinden daha fazla film yapılmakla kalmıyor, bu filmler önemli uluslararası ödülleri aldığı kadar, eleştirmenlerden de övgü alıyor. Haliyle bütün bu yaşananlar akla şöyle bir soru getiriyor: Bu yönetmenler ilerki yıllarda dünya sinemasında saygın bir konum elde edebilirler mi?
Türkiye Sineması'nda birkaç yıldır güzel şeyler oluyor. 2010 yılında Semih Kaplanoğlu Bal (Honey) ile Berlin'de Altın Ayı alırken, yine 2011'de Nuri Bilge Ceylan'ın Bir Zamanlar Anadolu'da (Once Upon Time in Anatolia) ile Jüri Büyük Ödülü'yle dönmesi gibi...
Son yıllarda Türkiye Sineması Ceylan ve Kaplanoğlu'nun filmleriyle tanımlanıyor. İkisinin de filmlerindeki incelikli dokunun ötesinde, Türkiye'nin geniş ve çeşitli manzaralarından birbirine yaklaşan küçük öyküler anlattıklarını söylemek mümkün.
Şimdiyse onların başarılarıyla uyanışa geçen yeni yönetmenler Türkiye Sineması'nı yeni bir yola soktu.
Babamın Sesi (My Father Voice) filminin ortak yönetmeni Orhan Eskiköy biz de Ceylan ve Kaplanoğlu gibi şiirsel filmler yapabiliriz ama ben farklı olmayı amaçlıyorum, filmlerimin politik bir tarafı olsun istiyorum diyor.
Ben Türkiye'nin gerçekleri içinde daha çok ötekileştirilenleri anlatmak istiyorum. Ayrıca daha fazla yönetmenin politik meselelere eğildiğini belirtiyor. Biz çoğunlukla Türkiye'nin düşmanlarını anlatıyoruz, peki ama neye düşman denir, kim bu düşmanlar? Adım adım filmdeki diğer bakış açısı ve anlatım tarzlarını da görmeye başlıyoruz zamanla.
Sinemanın Gücü
Ülkenin en karlı film festivali Altın Koza'da ödülleri topladıktan sonra İstanbul'daki ticari gösterim öncesi galada konuşan Eskiköy'ün filmi zaten Almanya'da gösterime girmiş. Film ülkenin iki tartışmalı konusu: Ülkedeki Kürt azınlığına yapılanlar ve Alevi açmazı üzerinden gidiyor. Aleviler de bu ülkede zulme uğrayan dini bir azınlık.
Film Kürt yönetmen Zeynel Doğan'ın ailesinin deneyimlerinin serbest bir uyarlaması.
Doğan ben mesafe olarak uzakta olmama rağmen deneyimlediğim, bana yakın olan hikayeyi anlatmak istiyorum diyor ve ekliyor: Artık ülkemizde sinemanın birşeyleri değiştirebileceğine dair bir uzlaşı var.
Güçlü ve ortak faktörler ülke sinemasının en son hasatlarında dikkat çekiyor. Mesela günlük hayatın içindeki sıradan insanları anlattığı için filmimin adı Şimdiki Zaman (Present Tense) diyor Belmin Söylemez. O, sıradan insanların gözünden bakıyor toplumdaki değişimlere, İstanbul'da ve Türkiye'de. Biz ise filmde meydana gelen tüm değişiklikleri sorguluyoruz.
Şimdiki Zaman Türkiye'deki festivallerde bir dizi ödül aldı ve yurtdışı gösterimlerine başladı. Film Bir genç kadının Abd'de yaşayabilmek için kazanması gereken parayı fal bakarak elde etme çabasını umutsuzca anlatıyor.
Bir çok genç insanın, özellikle iyi eğitilmişlerin ülkeden kaçmak için uğraştığını, burada daha fazla durmayı düşünmediklerini vurguluyor.
Giderek Güçleniyor
Q and A'den uluslararası bir film eleştirmeni Şimdiki Zaman ile Arjantin Yeni Dalga Sineması arasındaki paralelliklere dikkat çekiyor ve ikisinin de sıradan yaşamlar vasıtasıyla güçlü portreler çizdiğini söylüyor. Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik, politik ve kültürel dönüşüm yönetmenlere önemli bir besin kaynağı oluşturuyor.
Söylemez Türkiye Sineması'nda güçlendiği hissedilen kadın mevcudiyetinin bir parçası. Kadın yönetmenlerden İlksen Başarır kesinlikle kendilerinin cesur olduğunun altını çiziyor.
Başarır'a göre bir film çekebilmenin onlar için şans olduğunu düşünüyorlar. Bu yüzden sahip oldukları en güçlü öyküyü anlatmak istediklerini söylerken başka bir film çekememe ihtimaline dem vuruyor. Başarır'ın filmi Atlıkarınca (Merry Go Round) Türkiye'de hala tartışılan bir tabu olan enseste değiniyor.
Akademik çevreden gelenlere baktığımızda; kadın yönetmenlerin deneyimlediği toplumsal ve politik problemleri anlatmakta istekli olduğunu ve güçlendiğini tahmin ettiğini söylüyor Bahçeşehir Üniversitesi Profesörü Tül Akbal Sualp.
Belma Baş'ın Zefir'i (Zephyr) bu yılın başlarında Almanya'da, Dünya Kadın Filmleri Festivali'nde en iyi film seçildi. Film sonu trajediyle biten genç bir anne ve çocuğunun gerilimli hikayesini anlatıyordu. Karadeniz'in şehir yaşamından izole edilmiş çarpıcı bir güzelliğe sahip dağlık bir bölgesinde geçiyordu hikaye.
Belma Baş çarpıcı kadın karakterlerin sinemamızda eksik olduğunu söylerken sinemada bazı şeylerin değiştiğini belirtiyor. Onun böyle karakterler yaratmak istemesinin filmini kadın filmi yapmadığının da özellikle altını çiziyor.
Belma Baş'ın filmi Nuri Bilge Ceylan ve Semih Kaplanoğlu gibi öncü yönetmenlerle benzerliği dikkat çeken yönetmenin filmlerine ulaşmak da bir hayli zor, çünkü sinemalarda Hollywood ithalatı ürünlere karşı olduğu kadar ana akım Türkiye Sineması'na karşı da mücadele veriyor.
İstanbul'un ünlü caddesi İstiklal'de yürürken ana akım Türkiye Sineması'nın pembe dizi estetiğiyle çekilmiş örneklerinin caddedeki çok sayıdaki sinemanın salonlarını doldurduğu göze çarpıyor.
Dağıtımcıların sadece ana akım Türk filmlerini tercih ettiğinden yakınıyor Belmin Söylemez, bizim filmlerimizin yurtdışında daha çok izlenmesi bir ironi ve çok üzücü diye devam ediyor ve ekliyor; Türkiyeli izleyicilerin özellikle gençlerin bizim filmlerimizi daha çok görmesini isterim ama birçok sanat filmleri gösteren sinema kapanırken bağımsız sinemanın varlığı her geçen gün daha da daralıyor.
Denizaşırı Bilinirlik
İstanbul dev inşaat yapımının patladığı bir merkez, dolayısıyla bağımsız sinema işletmecileri kiraları ödemekte zorlanıyor. Yükselen sinema zincirleri (AVM'ler) onları en alt sınıra itiyor.
Böyle bir durumda ülkede sayıları artan film festivalleri böyle filmlerin gösterilebildiği ana üs olarak kalıyor.
Şimdi yurtdışındaki tanınırlığın kendisini heyecanlandırdığı söyleyen Eskioğlu, üç dört yıl önce Nuri Bilge Ceylan ve Semih Kaplanoğlu'nun festival festival gezdiğini şimdiyse genç yönetmenlerin yurtdışına gittiği ve ödüllerle döndüğünü belirtiyor.
Ayrıca yabancı izleyicilerin Türkiye'den gelen filmlere gösterdikleri ilgi buradaki yönetmenlerin sorumluluğunu da arttırıyor, daha iyi filmler yapmak için kamçılayıcı oluyor.
*Bu yazı Dorian Jones'un 2 kasım 2012 tarihli BBC News'teki aslından çevrilmiştir, yazının aslına ulaşmak için http://www.bbc.co.uk/news/world-europe-20174903