21 Eylül 2012 Cuma

Haneke İyiliğin Peşinde


Ötenazi karşıtı hükümetlere derhal bu film izletilmeli.
Michael Haneke'yi bugüne kadar insanın kötücül tarafını deşifre eden bir yönetmen olarak tanımıştık. Ama Aşk'ta (Amour) bambaşka bir şey yapıyor, mizansenin içinde bir insanlık dersi veriyor.
1990'ların başında bir üçleme olarak tasarladığı filmlerden Bir Kronolojinin 71 Parçası ile sinemalara uğradığında Robert Bresson'un 1983'te Para isimli filmle sinemaya veda ettiği yerden devam ettiği pek dile getirilmez fakat böyledir. Minimalist sinema estetiğinin yanı sıra, aslında aynı hikayeyi anlatırlar. Toplumsal yapının çığrından çıkardığı katliam makinaları. İnsanlar kötüdür ve kötü gözükmeyenler de kötü olmaya mahkumdur. O dönemlerden bu yana kendi döneminin ruhuna uygun yaratıcı buluşlarıyla kötülüğü anlattı bize Haneke. Saklı'da yaratıcılığının sınırlarını iyice yukarı taşıyan Beyaz Bant'ta ise ilk kez bizi tamamen geçmişe götüren yönetmen bu sefer de kendi sinemasının biçimsel yalınlığını sonuna kadar koruyor, aslında içerik olarak da spoiler vermemek adına fazla söylemek istemediğimiz kendi sinemasına has bir takım unsurlar mevcut. Haneke yine rahatsız edici ama ilk kez de bu kadar romantik. Sanılmasın ki alışıldık salya sümük sözümona Aşk Masalı (Love Story) gibi filmlerden biri, aksine mesafeli, soğuk bir film bu. Gönlümüzü çeldiği kadar bilincimize de sakin bir şekilde seslenen bir eser. Filmin 125 dakikasının bir kaç saniye haricinde bir apartman dairesinde geçtiğini de belirtelim. Bir film düşünün ki yaşlılığın/hastalığın sonuçlarını ailesel ve kurumsal taraflarıyla irdelesin. Üstüne de has aşık nasıl olur göstersin ve finalde de kimilerini şaşırtan öyle bir hamle yapsın ve noktayı koysun. Haneke kendini mi anlatıyor acaba, gençlikten umudunu kesmiş belli ki demeden de edemiyor insan. Aydın duyarlığı çağına tanıklık etmekse Haneke bunun sorumluluğunu taşıyor, hem zamanı aşan hem de şimdilerde şiddetle tartışılan ötenaziye değiniyor, filmde ötenazi kelimesi geçmese bile. Jean-Louis Trintignant ve Emmanuelle Riva'nın alıp götürdüğü film bu blogta daha uzunca bir analiz yaptığımız Beyaz Bant gibi bir sinema dersi değilse de kesinlikle bir insanlık dersi, çok anlamlı bir film. Beyaz Bant'ın dört başı mamur senaryosu ve enfes görüntülerine hayran olanlar o kadar tatmin olmayabilir. Aşk daha basit, makul ölçülerde çekilmiş bir film. Bir açıdan genel izleyicilerin de anlamakta zorlanmadan izleyebileceği bir film olma özelliğine de sahip olduğunu hatırlatmakta fayda var. Belki Bugünden Edebiyat Dergisi'nin ilerki sayılarında Aşk'a dair daha uzun bir yazı yazabilirim. Şimdilik bu kadar. Yıldız:* * * *
Not: Fransızca'da Amour kelimesi hem aşka hem de sevgiye karşılık geliyor, onlar bizim gibi ayırmıyorlar. O açıdan dilimize sevgi olarak da çevirebiliriz, belki daha doğru olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder