18 Ocak 2012 Çarşamba

İçinden arabaların geçtiği bir sevgi filmi!

Danimarka ilginç biçimde dünya sinemasına önemli yetenekler kazandıran bir ülke. En başta Lars von Trier, akabinde Susanne Bier, Christopher Boe ve son olarak da Nicolas Winding Refn. Esasen Refn'i daha önce çektiği Pusher serisiyle tanıyan tanıyor ama sanırız ki, son filmi Drive ile önünü epey açtı. Ülkemizde 10 Şubat'ta vizyon bulacak Drive'ı ön gösterimde izleme şansına nail olduk. Film konu işleyişi olarak Hollywood'a yakın duruyor. Aslında ilk yarıda Amerika'da çekilmiş bağımsız bir film deme noktasına gelsek de, ilerleyen dakikalarda o noktadan kopmasak da biraz uzaklaşıyoruz. Tarantinovari demek, belki film-noir'ları hatırlamak mümkün. Adını dahi bilmediğimiz bir adam ''Drive'r'' (Ryan Gosling) araba sürme konusunda ustadır, gündüzleri kaza sahnelerinde dublörlük ve araba tamirciliği yapar, geceleri ise soygun işlerinde çalışır. Bir gün komşusu İrene (Carey Mulligan) ile yakınlaşır ancak kısa bir süre sonra genç kadının hapisteki kocası çıkar ancak onun da başı beladadır ve başka bir soygunda bizim sürücü ona yardım eder, sonrası ise pek tanıdık. Kabul etmeliyiz ki daha ilk sahnelerinden itibaren karşımızda son derece zarif bir film var. Hayatın sesini kısan, akışını yavaşlatan (yer yer Wong Kar Wai'yi hatırlatacak denli) gerek aydınlatması, gerek ses tasarımı ve müzikleriyle şapka çıkarmamanın mümkün olmadığı bir seyirlik. Özellikle müzik sözkonusu olunca Cliff Martinez'in de adını anmamız gerekiyor. Tabii bu kadar hoş bir filmin, Cannes'da aldığı ''Mizansen/Yönetmenlik'' ödülünü hakettiğini düşünüyorum, filmi orada izleyen bir arkadaşımın salonun yarısı kustu dediği kanlı sahnelerin bile, ekseriya ilkinin muhteşem estetize edildiğini söylemem şart. Yalnız ne yazık ki hikaye bir noktadan sonra klişelere boğuluyor (düpedüz B-movie'ye evrilmeye kalkışıyor) ve ne olacağını, nasıl biteceğini rahatlıkla sezebiliyorsunuz. Böyle de olunca bütün müspet yanlarına rağmen, ayağa kalkıp alkışlayamıyor ve kekremsi bir tatla salondan ayrılıyoruz. Yazıya başlık bulamadığımı, önce romantik-aksiyon bir tutam da gerilim türüne Avrupai bir duruş gibi bir şeyi... sonraysa, içinden arabalar geçen bir sevgi filmi demeyi düşündüm ve ikinci yarıdaki katliam sahnelerine rağmen, duygu pataklayıcı bu yapıma bu başlığı uygun gördüğümü belirteyim. Son olarak önümüzdeki süreçte filmin içindeki derinsizliğe rağmen Oscar Akademisi'nin pek sevemeyeceğini ve önemli ödüllerle taltif etmeyeceğini düşündüğümü de ekleyim. Yıldız:* *